Pazarlık

Ali Rıza Aydın'ın “Pazarlık” başlıklı yazısı 14 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP’nin arzuladığı “devam” yolculuğunun rotası belli, emperyalist-kapitalist düzenin gereklerinden, gericilikten sapma olmayacak… Sömürü vapuru tam yol ileri…

Yeni anayasaya önem veriyorlar. “Kara rejim”lerini yerleştirmek için 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmayı bahane edip, AKP koalisyonu dışında destek arayarak güçlerini artıracaklar. Cumhuriyet’i, aydınlanmayı demokratik toplum düzenini, laikliği, sermaye sınıfına karşıtlığı, emek kalesini yıkıp halkı, tek kişi yönetimine teslim edecekler.

Yerel seçimlere, sonra da başkanlık ya da partili Cumhurbaşkanlığı seçimine önem veriyorlar. Kazanırlarsa genel seçimlerin önemi kalmayacak. Bunun için de yıkıcılığa devam ediyorlar. En uygun seçim çevresi için belediye sınırlarıyla oynuyorlar, il özel idarelerini, belediyeleri, köyleri kaldırıyorlar. Yeni büyükşehir belediyeleri kuruyorlar. Kendilerinden olmayan belediyelere yargı destekli baskınlar yapıyorlar. Kamu kaynaklarını özele peşkeş çekiyorlar, kentsel dönüşüm aracılığıyla rant yaratıp yandaş sermayeyi palazlandırıyorlar. Halkın duygu damarlarına girmek için kimi tutuklamaları eleştirip, hastane ziyaretleri yapıyorlar. Sanki yeni iktidara gelmiş gibiler, hesaplaşma görüntülerine giriyorlar. Eşitsizliği ve yoksulluğu yok sayıp zekat mantığıyla, öldürmeyecek yardımlara girişiyorlar.

Yeni anayasa ve seçimler bir arada değerlendirildiğinde, anayasa için pazarlık önemli hale geliyor. Mevcut formüle göre, Meclis içinde 330 oyu, halk oylamasında geçerli oyların yarısından çoğunu bulmak gerekiyor. AKP’nin, yürürlükteki Anayasa’yı yok sayarak, yasalarla, KHK’lerle, hatta idari düzenlemelerle yaptığı değişikliklerin üstüne koyacağı başkanlık ve buna bağlı yasama-yargı rejimi önerisinin kabulü için sayı pazarlığı başlıyor. 330 oy için iki seçenek var birincisi milletvekili transferi, ikincisi Meclis’teki partilerden biriyle anlaşmak…

AKP, iktidarı boyunca, ulusal ve uluslararası sermayenin önünü açtı, emeğe baskıyı artırdı, hesaplaşmaya girişti, yasama ve yargısıyla Devlet gücünü kullanarak tutukladı, sindirdi, susturdu. Demokratik kurum ve kuralları yok saydı. Devlet’i ticarileştirdi, piyasanın aracı yaptı kamu kaynaklarını büyük sermayeye peşkeş çekti. Kürt siyasal hareketinin içini boşalttı, toplumun yaşam tarzına el attı, gericiliği pekiştirdi. Adaletsizliği ve eşitsizliği derinleştirdi. Şimdi bunların üstüne rejimi değiştirecek, liderini, partisini ve ekonomi politikasını güvence altına alacak yeni anayasa istiyor. Katılımsız, denetimsiz, baskıcı devlet istiyor.

AKP’nin temel hedefi açık sömürü sisteminin işleyişini kolaylaştırmak, devleti baskı aracı, halkı kul yapmak… Bu hedef için Kürt siyaseti ile müzakereyi de, dinsel, mezhepsel, etnik ve milliyetçi kozları da kullanıyor. BDP’nin önerileri ya da MHP’nin kırmızı çizgisi AKP’nin hedefi önünde engel oluşturmuyor. Yeter ki birileri AKP’nin yola engelsiz devamı için evet desin…

Sömürge egemenliğini sürdürmek isteyen bir partiyle pazarlığa oturmak kimin işine gelir? Ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel, tüm alanlarda sömürüldüğü için savaşım veren ve bu sömürüden kurtulmayı hedef edinen her kim ise, sömürenin gücünü artıran girişimlere ortak olarak amacına ulaşabilir mi? Emperyalizmin isteklerine uygun bir yönetimle pazarlık sömürüyü, eşitsizliği çözer mi?

Demokrasiyi, hukuku, Anayasa’yı, asıl önemlisi halkı tanımayan AKP’nin yapacağı, yaptıklarından bellidir. Ne oldu da halka Cumhurbaşkanı seçtirmeden başkan seçtirilecek? Aradan çok geçmedi, 2010 Anayasa değişiklikleri için hararetle savunduğu temel hak ve özgürlükler, hızla adalet dağıtan yargı nerede? İki yılda ne oldu da yeniden temel hak ve özgürlük maddeleri yazılıyor? Yargı kökten değişikliğe uğratılıyor?

AKP ile yapılan pazarlık, sömürüyü perdelemeye, sömürüye karşı gerçek savaşımı, sınıfsal bakışı kırmaya yarar. Emperyalist-kapitalist sömürünün hukuku, emekçilerin ve halkın eşitlik-özgürlük savaşımını bastırmak için kullandığı gerçek iken ezilen, sömürülen halk kitlelerini çeşitli renklere bölerek güçsüz bırakmanın tuzağına düşmemek gerekir. Halkı sömürünün kucağına iten partilere de, hangisi olursa olsun, geçit vermemek gerekir.

Kapitalizmin yönetim düzeninin yeniden yapılanma metni olacak ve sömürü egemenliğini derinleştirecek bir anayasaya ortak olanlar, sömürene ortak olurlar sömürülmekten de kurtulamazlar. “Ezme aracı” üzerinde pazarlık yapılmaz. AKP anayasası pazarlıkların değil, AKP’ye ve sömürüye “hayır”ın aracı olmalıdır.