OHAL’in anayasası

“Cumhuriyet”in, “demokrasi” ve “cumhurbaşkanı” maskeleri altında yıkılışının hukuksal metni olan anayasa değişikliği teklifi yolculuğuna tıkır tıkır devam ediyor. Maddeler bir bir kabul ediliyor. Meclis, biraz kavga karışık İçtüzük masumiyetiyle yıkılış tehlikesinden kurtulmanın olanaksızlığını gösteriyor.

Uçurumun kenarına geldikten sonra, bu tehlikenin yaratıcıları olan AKP ve MHP arasından milletvekili devşirmek; tahterevalliyi 330 ağırlığının altına çekmeye kalkışmak iyice küçülmüş bir umut.

Ama bu umudun kahramanları, aldıkları milyonlarca oyu arkalarında bırakıp, hukuksuzluk içinde hukuk oynamaya kalkan CHP ve kolu kanadı kırılmış HDP milletvekilleri değil.

Halkı unutup, temsil yetkileriyle bu işi çözemeyecekleri apaçık ortada… Ama o kadar dalmışlar ki rollerine, “anayasa değişikliği” diye baktıkları paketin, yeni bir anayasa niteliği taşıdığını, yürürlükteki Anayasa’nın 2. maddesini değiştirdiğini de halkı unuttukları gibi unutarak, maddeleri görüşmeye kalkışıyorlar; meşru olmayanı meşrulaştırıyorlar. Sonra da, “haydi halkoylaması yoluyla mücadeleye” diyecekler.  

Lime lime parçalanmanın, faşizmin, şeriatın, diktatörlüğün hukuk metnine karşı, bu metnin aktörlerinin koydukları kurallar içinde nasıl mücadele edilebilir? Bu oyuna bir de hile karıştırıldığında, nicelikten başka ve derin anlam ifade eden “silahların eşitliği”nden söz edilebilir mi?

Anayasa değişikliklerine karşı fikrini söylemek isteyen bireylere ve demokratik kitle örgütlerine polisle saldırarak, yalnızca temsilciler aracılığıyla yapılan anayasa halkın anayasası olabilir mi?    

İstikrardan söz ediyorlar; piyasanın, sömürü düzeninin, gericiliğin istikrarından… Ve bir de sürekli OHAL düzenini sağlayacak “baskının, şiddetin istikrarı”ndan… Esnek, güvencesiz, örgütsüz, sessiz emeğin istikrarından; cadı avının, kronik işsizliğin istikrarından…

Sonra “kriz”den söz ediyorlar, siyasal ve toplumsal krizden; parlamenter rejimin yönetememe krizinden. Ekonomik krizi es geçip, darbe girişimi bahanesine sığınıp, patlayan bombaların ve katliamların yarattığı krizden söz ediyorlar.

İstikrar dediklerinin devamı da krizlerinin önlenmesi de bir noktayı işaret ediyor: tek kişilik hükümeti, anayasalı hükümdarlığı. “O sabah, herşey refaha kavuşacak, herkes huzura erecek” söylemini çivi gibi çakıyorlar beyinlere.

Halkoylamasını, halkın katılımı olarak yutturup, “demokrasi”yi tek kişinin seçimine indirgeyip “kişisel iktidar”ın dayanağı yapıyorlar. “Herşey sermaye için”, “herşey emeğin sermayeye kul edilmesi için” diyen “kişisel iktidar”ın dayanağı… 

Demokratik toplum düzeni seçimden seçime Meclis’e temsilci göndermekten ya da “cumhurbaşkanı” adlı “başkan” seçmekten ibaret değildir, bir…

O temsilciler halkı yok sayamaz, iki…

Bu anayasa değişikliği, yeni rejim getirmekle, kurulu meclis tarafından yapılamaz, üç…

Anayasa değişikliğini isteyenlerin birazcık yasal dayanakları varsa bile, bu değişikliğe karşı çıkanlara saldırarak bu dayanağı da yok etmişlerdir, dört…

Halkın baskı ve şiddetle susturulduğu yerde, temsilcilerin temsil yetkileriyle meşruiyet sağlanamaz, beş…

Meşruiyeti olmayanlarla anayasa değiştirilemez, altı…

Direnme hakkı, demokratik toplum düzeninin ve yürürlükteki Anayasa’nın özünde yer alır, engellenemez, yedi…

Tarih bu tür kirli oyunlarla nasıl mücadele edileceğinin örnekleriyle dolu ve bu örnekler egemenlerin koydukları kurallarla oynanan oyun örnekleri değil; düzene karşı mücadele edenlerin direnme hakkından kaynaklanan kurallarla yaptıkları mücadelenin örnekleri.

Kirli oyunların ve OHAL’in anayasası, polisin halka sıktığı gaz bombasının dumanının içine sığar ancak. Duman dağıldığı zaman, kafasını kuma sokan devekuşu gibi ortada kalır.

Hükümdarlık anayasasının devleti de şeriata ve faşizme sığar ancak. Onların cürmü de sermaye sınıfının ömrü kadar yaşar.

Yıktıkları “cumhuriyet”in nasıl kurulduğunu çok iyi bilirler. Şimdi “sosyalist cumhuriyet”in nasıl kurulacağını göstermenin zamanı…

O kuruluş mücadelesi içinde ve sonrasında görecekler, “yurtseverliği”, “yurttaşların hak ve özgürlüklerini”, “gerçek eşitliği ve adaleti”, “gerçek demokrasi”yi, “halkın devleti”ni ve halkın katılımıyla tartışılarak oluşan “toplumcu anayasa”nın nasıl yapılacağını…