OHAL hukuksuzluğu tam gaz

Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırıldığı tarihten (20 Kasım 2017) bir ayı aşan süre sonunda (24 Aralık 2017) yayımlandı son iki OHAL KHK’si... Bir başka deyişle OHAL ilanından bir yıl beş ay üç gün geçtikten sonra geldi 29'uncu (695 sayılı) ve 30'uncu (696 sayılı) OHAL KHK’leri.

Binlerce değil on binlerce mağdur kişi ve tüzel kişi ve bir o kadar da hukuksuzluk sığdırıldı bu süreye. Aynı hukuksuzluklar son iki KHK’de de sürüyor. Zaten aksi de beklenemezdi.

Bu köşede defalarca yazdık, soL Portal’da haber ve yazı olarak defalarca konu edildi OHAL’in katmerli hukuksuzlukları. Yine de seçerek vurgulayalım:

(1) OHAL KHK’lerine OHAL’in gerekli kıldığı konular dışında kural konulamaz, bu konular dışında diğer yasalarda süresiz değişiklik yapılamaz. Bütünsel bakıldığında 30 KHK’de yer alan maddelerin üçte ikisi bu yasağı ihlal ediyor.

(2) OHAL KHK’lerine konulan kuralların OHAL süresi içinde ve bu süreyle sınırlı olması gerekiyor. Yani OHAL bitince bu kurallar hükümsüz olacak. Oysa yine çoğunluk kural OHAL’den sonra da uygulanacak şekilde yazılı.

(3) Yukarıdaki iki kural Anayasa Mahkemesinin içtihadı gereği anayasal denetime tabi. İlgili parti ya da milletvekilleri iptal davası açmaktan, Anayasa Mahkemesi de denetlemekten kaçınıyor. Her iki taraf da hukuk ihlaline devam ediyor. Anayasa Mahkemesi denetim kaçkını oldu diye dava açmaktan ve mahkemeyi zorlamaktan kaçınmamak gerekiyor. İptal davasında 60 günlük başvuru süresi dolan KHK kuralları için bir yol daha var; mahkemeler tarafından bakılmakta olan davalarda itiraz başvurusu. Kuralların Anayasa gereği OHAL KHK’sine konu edilemeyeceği ve yok hükmünde olduğu mahkemelerde dile getirilmeli, bu alanda mahkemeler ve yargıçlar zorlanmalı. Burada İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de masum değil, ipliğini pazara çıkaran kararlarıyla epeyce şaibeli.

(4) Toplam 30 OHAL KHK’sinin bugüne kadar 5’i TBMM’de görüşülerek yasalaştı. Gerçi yasalaşma sürecinde de Anayasa ihlalleri var ama yasalaştı. Kalan 25 OHAL KHK’sinin son 2’si yeni yayımlandı. Bunları düşersek 23 OHAL KHK’si TBMM’ye sunulduğu halde, sunulduğu tarihten itibaren 30 gün içinde görüşülmedi; kabul, değiştirerek kabul ya da ret kararı verilmedi. Bu 23 OHAL KHK’si artık hükmünü yitirdi, uygulanamaz hale geldi. Bu yönden de kabulcü davranmamak, saldırıya geçmek gerekiyor.

(5) OHAL’in gerekli kıldığı konularla ilgili maddelerde de hukuksuzluklar var. Bunların başında kişileri ve kurumları, “masumiyet karinesi”ne uymayarak, Anayasa’yı ve uluslararası kuralları ihlal ederek “terör, terörist, terör örgütü” çuvalının içine tıkmak geliyor. Yürütme organı olarak hem savcılığa hem yargıçlığa soyunuluyor, sonra araya hem savcı hem yargıç yetkili İnceleme Komisyonu sokuluyor. Azınlıkta kalan kimi kişi ve kurumlar ya KHK ya da Komisyon aracılığıyla görevlerine iade ediliyor ama geride kalan çoğunluk toplum nezdinde suçlu gösterilmeye devam ediliyor.

(6) Sayılamayacak kadar usul ihlali yapılıyor, yargılama engelleniyor, yargılamayı geciktirici yollar hukuk diye sunuluyor. Hak arama özgürlüğü elden alınmıyor gibi gösterilip yaşama geçirilmiyor.

(7) Yargı ve mensupları üzerinde akla gelebilecek her türlü oyun oynanıp baskı yaratarak yargı denetimi de OHAL’leştiriliyor.

(8) Yargının sav ve karar yanında üç temel ayağından biri olan savunma yine her türlü oyun, baskı ve şiddetle yargı dışına itiliyor; avukatlık tali hale getirip arabuluculuk, çifte hukukluluk, aslında hukuksuzluk asli kılınıyor.

(9) OHAL hukuksuzluğunu kabul ettirecek tüm yollar kullanılıyor. Bunun bir başka görüntüsü ve müsebbibi olarak hukuksuzluğu kabul edenlerin çoğalmasını ve çaresizliğini de buraya eklemek gerekiyor. Halkı saran korkunun hukukçuları ve akademik alanı sarmasından, hadi ağır olmasın hukuksuzluğun üzerine gitme yolları yerine o hukuksuzluk içinde çırpınıp durulmasından söz ediyoruz. Kimi hukukçular “ama KHK’de kural var”a sığınırken, kimi akademisyenler de OHAL hukuksuzluğunu kabul eden inceleme ve araştırmalara girip bildiriler sunabiliyor.

Bu özetin özetinde herkesin kendi çapında sorumluluğu var. Ama hukukçulara onların içinde özellikle avukatlara ve hukukun akademik alanına düşen sorumluluk daha fazla.  

Siyasetin, “ben muhalefetim” dediği halde düzen içinde kalıp meşruiyetsizliği meşru kılmaya çalışan kesimi ne yazık ki AKP’yi ve hukuksuzlukları yaşatmaya devam ederken bir yandan da halkın umudu olma rolünü oynayarak halkı kabulcülüğün, çaresizliğin içine itiyor.

AKP öylesine rahat ki yaşamaya/yaşatmaya ve de yaşatmamaya devam ediyor. Her türlü hukuksuzluğa, keyfiliğe, yozlaşmaya, gericiliğe, yolsuzluğa, suç yığınına karşın iktidarda. Sermaye sınıfını yaşatıyor, öyle ki sermaye sınıfı lehine emekçi halk aleyhine düzenlemeleri sağlama alıp TBMM’yi çalıştırıyor. Sağlam kazığa bağlaması gerekenleri yasaya bağlıyor. Yaşatmamaya devam ettiklerinin bir bölümünü din kisvesi ile gericiliğe, yobazlığa havale ediyor; diğerlerini ise baskı ve çaresizlik içinde yaşamaya tutsak ediyor.

695 sayılı OHAL KHK’siyle malum kıyıma devam ediliyor. Barış Derneği aylardır kapalı ama Türk Genç İşadamları Vakfı açılmış. 115 çalışan göreve iade edilmiş ama 2757 çalışan ihraç edilmiş. “Bizden olan, olmayan” ayrımı, “ödül/ceza” yöntemi devam ediyor. Yargıç adayları ihraç ediliyor, yargıç olmak isteyenlere mesaj olsun diye…      

Son OHAL KHK’sine 696’ya da dikkat çekelim. 137 madde içinde neler yok ki, “torba KHK”… Vakıflar Bankasından Diyanet İşleri Başkanlığına, Devlet Memurları Kanunundan Danıştay ve Yargıtay yasalarına, Hakimler ve Savcılar Kanunundan ceza usulüne, eğitim ve sağlıktan sendikalar ve toplu iş sözleşmelerine, posta hizmetlerinden Türkiye Varlık Fonuna neler yok ki… Şeker, tütün ve alkollü içkiler, ihale işleri, kamu finansmanı ve yönetimi de OHAL’lik… Daha neler yok ki, şeriatçılara katliam yetkisi vermekten halkı kin ve nefrete sevk etmeye kadar… Tabii OHAL Kanunu ve önceki OHAL KHK’leri de unutulmamış her zamanki gibi.    

Çalışma hukuku ve alanı OHAL’in gerekli kıldığı konular arasında değil. Ama yapılıyor hem de ballandıra ballandıra anlatılarak. Açıkçası emeğin güvencesizliği için güvencesiz düzenleme demek gerekir buna. İşlerine gelmediğinde OHAL KHK’sini bahane edecekler, konu ya da süre sorunu nedeniyle binlerce işçiyi, emekçiyi boşlukta bırakacaklar.

OHAL KHK’leri ile yapılan düzenlemeler hukuk güvenliği dışındadır, hukuk maskesi altında keyfiliktir.

Gerçek hukukçuların yapması gereken hukukun satırları arasında oyalanmak değil, adaletsizliğin belgelerini paçavra gibi dağıtmak; hukuku hak mücadelelerinin aracı yapmaktır.

İşçi ve emekçi hakları söz konusu olduğunda, toplumcu hak mücadelelerinde ve bütünsel olarak sınıfsal mücadelede hukuku sınıfsallığıyla okumak zorunluluğu açık... Bir de hukuksuzluğun hukuk diye satışı var ki buna hiç göz yumulamaz.