Kötü hukuka demir atanlar

Dershaneler, kapatılmalarına ilişkin yasa kuralının iptali kararının sızdırılmasıyla birlikte yeniden gündeme oturdu. Tabii, Anayasa Mahkemesi’nin, 7 Haziran seçim sonuçlarına göre konumu, üyelerin yapısı ve kararın AKP/cemaat kavgasından kaynaklanan boyutu siyaseten başa oturtularak.

Özelde dershane olayında, genelde eğitimde sakatlık o kadar çok ki… Dershane tartışmasının eğitim batağını perdelemesi de bunun bir parçası.

En temel ve de siyaseten başat olması gereken konu, eğitim alanının piyasanın vahşiliğine, gericiliğin karanlığına terk edilmesi…

Aslında dershaneler, bu piyasa vahşiliğinin, büyük pazarın doğal uzantısı. Eğitimin, elle tutulmayacak derecede paramparça edilmiş ve “çıkmaz”a sokulmuş halinin, piyasa kurnazlığıyla “çıkar”a sokulması için bulunan formül… Diğer deyişle bilinçli olarak yaratılmış ihtiyaçtan, kâr kapısı açılması…

Anamuhalefet Partisi CHP’nin, dershane kapatma hükmünün iptali için dava açması, eğitimdeki çarpıklığı da, eğitimin piyasaya terkini de onaylaması anlamına geldi. Farkında olarak ya da olmayarak amacını aştı ve kötü hukuka demir atıldı.

Anamuhalefet Partisinin, “Eğitim öğretim alanında alt yapıda ve sınav sisteminde hiçbir değişikliğe gitmeden” dershanelerin kapatılmasının yanlışlığı şeklindeki gerekçesi, eğitimdeki çarpıklığın durum saptaması bakımından makul görülse bile, dershanelere “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın sürmesi” nedeniyle gereksinim duyulmasının “girişim özgürlüğü” yönünden de Anayasa’ya aykırılık savı, eğitimin piyasaya tesliminin kabulü anlamına gelir.       

Evet eğitim sistemi yanlış, yanlıştan çıkış için dershaneye sığınmak ve bunu girişim özgürlüğüyle savunmak bir başka yanlış…

CHP tarihi, diğer partilere göre bu konuyu adım adım yaşayan canlı yolculuk iken, dershanelerin kapatılmasına karşı çıkmadan önce, eğitimin piyasaya terk edilmesine, dershanelere ve hukuksal meşruiyet kazanmalarına karşı çıkmak gerekmez miydi?

Konuya, “eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlığından ve yıllarca üst üste yığılan çöplerle aşılamayan dağ haline gelen bozuk eğitim sisteminden bakılamayınca; eğitim toprağı ayakların altından akıp giderken müdahale edilemeyince,  geriye “dershaneleri savunmak” kalıyor ve “özel teşebbüs özgürlüğü” tuzağına düşülüyor; AKP ile fark da ortadan kalkıyor.

Yozlaştırılan eğitim öğretim gibi, birçok konudaki sorunlar yumağının aşılamamasındaki temel neden de bu farksızlık…

Eğitim öğretimin büyük pazarı, şöyle ya da böyle çalışıyor ve dershaneler bu pazarın önemli bir bölümü. Anayasa Mahkemesi de bu büyük pazarın yerleşik düzenini ve tabii ki özel teşebbüs özgürlüğünü korudu. Bu koruma güncel liberal politikalara ters değil.           

Anayasa Mahkemesi’nin kararı, gerekçesi nasıl yazılırsa yazılsın, çarpık eğitimin, eğitimi ve çocuk beyinleri piyasanın vahşiliğine teslim etmenin tescilidir.

Dershane hikayesi; açılmasından palazlanmasına, sermayenin ve APK/cemaat ortaklığının iç çelişkisine, yasayla kapatılmasına, iptal davasına ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına kadar kat edilen yolda kendi kulvarında akmış olup, Anayasa Mahkemesi hangi kararı verirse versin, eğitiminin piyasacı ana sorunu yaşamaya devam edecekti, ediyor.  

Bilinen bir şey var ki, “laik, bilimsel, parasız ve eşit” olmayan eğitim, “para devleti”nin hukuku ve yargısıyla dönüştürülemez.

Kötü hukuktan iyi yorum çıkarmak tabii ki bir yetenek işidir. Ancak, dershane örneği de bir kez daha göstermiştir ki, kapitalist düzeni, neoliberal ilişkileri dönüştürmeyi hedeflemeyen hak mücadeleleri ve politika yolları, “anlık dilimde”, “öze dokunmayan küçük farklılıklar yoluyla” kazamın sayılırsa ve öyle de kalırsa, ne düzene atılan demir ne de kötü hukuka atılan demir sökülüp çıkarılamaz. Bu yolla düzenin nöbetçi siyasal partisi AKP de gönderilemez. Tersine, bu anlık dilimin küçük kazanımları ile düzen kendisini sağlama almış olur.