İZBAN Grevi: Son nokta değil

Cumhurbaşkanı İZBAN grevinin "şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozucu nitelikte görüldüğünden" altmış gün süreyle ertelenmesine karar verdi. 

Önceki dönemde böyle bir kararın altında bakanlar kurulu imzaları bulunurdu. Şimdi cumhurbaşkanı imzası yetiyor.

Altmış günlük anlaşma süresi ne getirir bilemeyiz. Ama ertelemenin sonunda uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu tarafından kesin kararla çözülecek. 

Bu da grev yasağı anlamına geliyor, grev hakkının fiilen uygulanması ortadan kalkıyor.

Sömürücü düzenin kanun devleti böyle diyor. 

Bu kadar mı? Değil… 

Bir, -hani kendilerinin de yeri geldiğinde dillerinden düşürmediği- hukuk devletinin söyledikleri var; iki, işçi sınıfının mücadele stratejisinin söyledikleri var.

Birinciden ilerlersek, cumhurbaşkanının grev erteleme kararı için, yürütmeyi durdurma talepli olarak işçilere yargı yolu açık.  

Yargıdan olumsuz karar çıkması halinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu var. 

Yargı yolu aynı zamanda, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun grev erteleme ve ertelemeyi grev yasağına çeviren maddesinin Anayasa’ya aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolunu açıyor. 

Kanundaki Anayasaya aykırılık yalnızca Anayasanın grev hakkı maddesiyle sınırlı değil.

İZBAN örneğinde hukuka aykırı bir gerekçeyle karşı karşıyayız. 

Anayasa’ya göre grev hakkı “iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde” kullanılamayacak. Kanun ise erteleme hallerini, “genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu nitelik” olarak sayıyor. Ki erteleme bir hak sınırlaması ve Kanun Anayasada sayılmayan sınırlama nedenleri gösteriyor.

Öte yandan İZBAN grevi ertelemesi gerekçesiz; seçeneksiz/zorunlu bir erteleme nedenini de toplum zararını da işaret etmiyor. Toplu taşıma hizmetlerinin yalnızca tren olmadığı, grev hattındaki toplu taşımanın da trene bağlı olmadığı bilinmeyen bir konu değil.

Nitekim Anayasa Mahkemesi (E.2013/1 sayılı) kararında, “şehir içi toplu taşıma hizmeti”ni grev yasağı yönünden tanımlarken, “kamu düzeni ve toplum hayatını doğrudan etkileyen faaliyet” olmadığını, “yaşamsal nitelik taşımayan, insan sağlığına doğrudan etki etmeyen, millî savunma ve güvenlik ile ilgili yönleri bulunmayan ve toplumun tümünü doğrudan etkilemeyen hizmet” olduğunu, dolayısıyla “bu tarz hizmetlerde toplumun tümünü ilgilendiren stratejik öneme sahip olan kamusal çıkarlar” bulunmadığını belirtti. 

OHAL KHK’si ve sonra da bu KHK’nin kabul edildiği (7071 sayılı) Kanunla “büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini”n grev erteleme maddesine yerleştirilmesi Anayasa Mahkemesi kararını dolanarak ihlal olup Anayasa’ya aykırılığı ortadan kaldırmaz.    

CB erteleme kararı “sebep” unsuru yönünden hukuka aykırı. Sebep yönünden hukuka aykırı olarak grev hakkının kullanılmasını olanaksız hale getirdiğinden “konu” unsuru yönünden de hukuka aykırılık söz konusu.   

İZBAN grevinin ertelenmesi kararı, nedensiz, gerekçesiz ve ölçüsüz olduğu için hukuka aykırı. Kanun maddesini erteleme kararında aynen tekrarlamakla hukuk devletinin ilkeleri yerine getirilmiş olmaz. Kaldı ki Kanunun ilgili maddesi de Anayasa’daki sınırlama nedenlerinden başka nedenler saydığı için Anayasaya aykırı.

Anayasa “grevin yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir” derken keyfi bir takdir hakkını bırakmıyor kanuna. Bu yasaklama ve erteleme nedenlerinin, Anayasadaki “iyi niyet kurallarına aykırılık”, “toplum zararı” ve “millî servet tahribi” konuları olması ve Kanunun da bu konuları açık ve net olarak tanımlaması ve ilkelerini koyması gerekir. 

Anayasaya göre hak sınırlanması kanunla olacak ama iki koşulla: Bir, hakkın özüne dokunulmayacak; iki, sınırlama Anayasanın ilgili maddelerinde (örneğimizde grev hakkı ve lokavt başlıklı 54. madde) belirtilen sebeplere bağlı olacak, kanun koyucu kendi kafasından sebep yaratamayacak. Kanun ancak Anayasada yazılı sınırlama sebeplerini açacak, belirginleştirecek, ölçütlerini yazacak.    

Tabii erteleme kararı da aynı açıklık ve netlikte, ilkeli ve gerekçeli olmalı. Cumhurbaşkanının kanunla yetkilendiriliyor olması kanun yerine geçmesi anlamına gelmeyeceği gibi hukuku sınırsız bir takdir hakkı ile kullanacağı anlamına da gelmez.

Bir de Anayasa uyuşmazlığın çözümünü erteleme sonunda Yüksek Hakem Kuruluna bırakıyor. YHK kararları kesin ve toplu iş sözleşmesi hükmünde ama Anayasa artık grev yapılamaz da demiyor.

“Hukuk devletinin söyledikleri için kalemini yorma” diyen kolaycılara ve kayıtsızlara, muhataplarının “düzen sürsün ama hukuk devleti olsun” diyenler olduğunu anımsatalım.

Emekçilerin hakkını kendi çıkarları için görmezden gelenler kendi haklarının ihlalini de engelleyemez, nitekim engelleyemiyor.   

Başta CHP olmak üzere düzen içi siyasetteki o muhatapların hukuk devleti iddialarının, sermaye sınıfı karşısında ne kadar soyut ve çaresiz olduğu her gün kanıtlanıyor. Onların sorunları ve çıkmazları sermaye sınıfına bağlılıktan kaynaklandığı için hukuku da yaşama geçirme konusunda boşa kürek çekiyorlar. 

İZBAN grev erteme kararı son nokta değil. Ne hukuken ne de son ismin imzasını taşıdığı için mücadele sona erdi. 

İşçi sınıfının devrimci mücadelesinde boşa kürek çekilmez, son nokta olmaz. Sosyalistlerin Toplumcu Anayasası sınırlamaları ve yasaklamaları değil, “Grev hakkı tüm emekçileri kapsayacak biçimde yasalarla güvence altına alınır” diyerek güvenceyi yazar.