İnsan aklıyla alay etmek

İnsan aklıyla alan edilen bir yıl geride kaldı.

Yılın son günü yazmak, yılı özetleme sorumluluğu yüklüyor. Benim özetim kısaca bu giriş tümcesi: İnsan aklıyla alay edilen bir yıl geride kaldı.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a, seçimleri yenilerken “demokrasi” diye diye alay ettiler.

Hükümeti bırakmayarak, anayasal cumhurbaşkanı statüsünü değiştirerek, ifade ve basın özgürlüğünü casusluk olarak göstererek alay ettiler.

Cinayetlere iş kazası diyerek, katliamları kanıksattırarak alay ettiler.

Kentlerde evlerine hapsedilen, baskı ve şiddete maruz kalan, kurşun yağmuruna tutulan insanları, toptan “terörle mücadelenin uzantısı” diye ilan ederek alay ettiler…

“Devletimiz hukuklu, yargımız bağımsız” diye alay ettiler.

Önceliğiniz ya da listeniz ne olursa olsun, kendinizi olayların haber zincirinden kurtarıp biraz düşünürseniz, birilerinin, düzen ve istikrar adına insan aklıyla alay ettikleri bir örümcek ağı içinde bulursunuz kendinizi. Buna, insanın yok sayılması da denilir, yok sayılan insanın sürüleştirilmesi de…

Son olarak, sokağa çıkma yasağı nedeniyle yapılan bireysel başvurulara ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı bile tek başına alay örneği…

Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkari, Muş ve Batman illerinde, kimi ilçeleri ve yerleşim yerlerini kapsayan ve seri hale gelen sokağa çıkma yasakları için hak ve özgürlük ihlali gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapıldı; hak arama yolu kullanıldı. Dikkatinizi çekelim; kurşunları, bombaları, yaralanma ve ölümleri, delik deşik olmuş binaları, okulları ve kullanılamaz hale gelen eşyaları konuşmuyoruz. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle ortaya çıkan hak ihlalini konuşuyoruz.

Başvurucular, hak ihlali nedeniyle tedbir istediler.  Ve Anayasa Mahkemesi, tarihinin en hızlı kararlarından birine imza attı. Hem de bir tatil günü… 25 Aralık Cuma günü öğleden sonra yapılan başvuruyu 26 Aralık Cumartesi günü sonuçlandırdı.

Bu hız, hantal ve gecikmiş bir yargı ortamında kutlamaya değer gözükebilir. Ancak olay bu kadar biçimsel ve basit değil.

Kutlanan hız, hak ihlali tespiti yapmıyor, sokağa çıkma yasağı nedeniyle hakların ve özgürlüklerin ihlal edilmediği tespitini yapıyor. Diğer deyişle “hak ve özgürlük asıl, sınırlama istisnadır” temel hukuk ilkesini tersine çeviriyor; “sınırlama asıl, hak ve özgürlük istisna” ilkesine geçiyor. Hem de, yasak kararının yasal olarak yetkisi olmayan bürokratlar tarafından alınmasını ve hakların sınırlandırılmasına ilişkin sıkı anayasal ilkeleri görmezden gelerek.

Garabet, bununla da sınırlı değil. Anayasa Mahkemesi, sokağa çıkma yasağı nedeniyle hak ve özgürlük ihlali olmadığı savını, kamu görevlilerinin beyanlarına dayanarak yapıyor; yani sokağa çıkma yasağı kararını vererek hak ve özgürlük ihlaline sebep olanların beyanlarına dayanıyor. Yok efendim şöyleymiş, yok efendim böyleymiş, 112 ve 115’e telefon gelmemiş, sorun yokmuş…

Yargılamanın başka bir alanından örneklersek, sanık, kendi lehine tanıklık ya da bilirkişilik yapıyor ve aklanıyor.

Yaşam hakkı mı? Evlerinde yaşıyorlar, telefonları da çalışıyor ya…

Bebekler ve çocuklar mı ölüyor? Çatışmalarda olur böyle şeyler…

Bu kamu görevlileri, kanunsuz emirleri yerine getiriyorlar. Kanunu keyfi yorumlayıp hukuku yok sayıyorlar. Tarihte olmadığı şekilde iktidar partisine biat halindeler; ne istenirse yapıyorlar. Kamu görevlisi olduklarını unutup, parti görevlisi gibi çalışmayı tercih ediyorlar.

Yılın sonuna rastlayan bu bireysel başvuru kararı, bir kez daha gösterdi ki, hukuk ve yargı, hak aramada çözümleyici değil; tam tersine hak ihlallerini yapanlara destek verici, düzeni besleyici…

Birkaç iyi karar örneği mi var? Geçiniz, kötülük dünyasının umurunda bile değil. Cezaevinden yapılan bir bireysel başvuruya, “cezaevi koşullarını düzeltin” kararı çıkıyor; kentlerin ve giderek ülkenin cezaevileşmesine gözler kapatılıyor.

Olaylar 2015 yılında da gösterdi ki, kapitalizmin ve emperyalizmin, terörü yaratıp, onunla mücadele adına halkı baskı ve şiddet altında tutma savı geçerliliğini hep koruyor.

İnsan aklının yendiği gericilik, mezarından kalkıp insan aklıyla alay ediyor.

Göz göre göre, insanların gözlerinin içine baka baka, sermaye iktidarı ve siyasal iktidar tarafından insan aklıyla alay ediliyor; sözlerde, eylemlerde, medyada, seçim sandığında, hukukun satırlarında, yargı kararlarında, hemen her ortamda alay ediliyor.

Yalanla, talanla, kavramlar tersine bükülerek, maskeler takılarak, kandırılarak alay ediliyor.

Muhalefet yapılıyormuş, mücadele ediliyormuş gibi gösterilerek alay ediliyor.

Darbe anayasası değişecek diye, darbenin toplum üzerindeki koşulları ağırlaştırılarak alay ediliyor.

Ve insan aklı gölgeleniyor, gölgelendikçe kararıp paslanıyor. Paslandıkça, kulluk düzenine açık ya da örtülü biat artıyor.

İnsan aklıyla alay edenlere, akılları gölgeleyenlere gerçek yanıtı emekçilerin “sınıf aklı” verecek.

Sınıf aklıyla ve mücadelesiyle donanmış güzel yıllara…