İkiyüzlülük

Bugüne kadarki tüm toplum tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu biliyoruz. Bu tarih içinde birçok ikiyüzlülüğün olduğunu da biliyoruz.

İkiyüzlülük, tıpkı eşitsizlik ve adaletsizlik gibi, sömürü gibi kapitalizmin özünden geliyor, insanlığa karşı ve işçi sınıfı düşmanlığı için kullanılıyor.     

AKP döneminde çeşitlendirilerek, yaygınlaştırılarak ve cılkı çıkarılarak adeta sabitlendi ikiyüzlülük. 

Hem devlet yapısı, Anayasa ve hukuktaki değişim ve çelişkilerle sabitlendi hem de çifte standart uygulamalarla, hukuksuzluk ve keyfilikle sabitlendi. Sabitlenmekle kalmadı, tüm denetim organlarının ve yargının bazen destekçi bazen ortak yapılması yoluyla meşru gösterilmeye çalışıldı.

Sermayenin sınırsız tahakkümü için baskı, şiddet ve gericilik dahil ne gerekiyorsa yapıldı.

Özü ve sözü bir olmama, akıldışılık, ilkesizlik, adaletsizlik, ayrımcılık, kandırma, sapma, sahtelik, yalan, talan artık olağandışı sayılmıyor.      

Geniş bir kesim de kabulcü oldu.

Güncelden örneklersek, bir yanda devlet okulları laik olmayan, bilimi körelten sözde eğitimle tutuluyor, diğer yanda laik ve bilimsel eğitim biraz esnek kontrolle piyasaya sunuluyor. Bunların yanına da dinsel kurslar ve daha örgütlü olarak tarikatlar ve medreseler ekleniyor.

Sağlık da aynı tuzağın içinde.

Bir yanda mahkemeler güdümlü olarak elde tutuluyor, diğer yanda yasal yargıç güvencesini ve yargıda hak arama özürlüğünü köreltici arabuluculuk kurumu yaygınlaştırılıyor. Bunların yanına da tarikat mahkemelerini ekleniyor.

Resmi nikah deniliyor, din adamları resmi nikah için görevlendiriliyor ama “imam nikahı”yla cirit atılıyor.  

Anayasal hak ve özgürlükler sermaye lehine kullanılıp emekçi halk için yok sayılıyor. Bunlar yapılırken sorunlar hukuk dışına, kul hakkına havale ediliyor. 

Silahlı kuvvetler var sayılıyor ama geleneksel yapısı bozularak dağıtılıyor ve piyasalaştırılıyor. Yanına da silahlı çetelerle, vekalet savaşçılarıyla işbirliği ekleniyor. 

Gülen hareketiyle tüm devlet organlarına Truva Atı gibi dalınmasına uzun süre izin veriliyor, sonra onları tasfiye ediyoruz diye ilerici, aydınlanmacı, yurtsever emekçilerin tasfiyesine girilip tarikat ve cemaatlerle pazarlığa oturuluyor. OHAL etkili baskı toplum üzerine sarılıyor ama yandaş patronlar ve fırsatçılar korumaya alınıyor.

Muhalefet, ölümü gösterenlere karşı “sıtmaya razı” olarak aynı dalgalanmalara kapılıp gidiyor. 

Devlet ve hukuka yönelik, rejime yönelik yumuşak eleştiri düzeni meşrulaştırmaya ve sömürüyü kalıcılaştırmaya yaradı hep. 

Sermayenin tek standardı var: en uygun sömürü… Ama dümen çok. 

Emekçinin hak ve güvencesinin emek düşmanlarının elinde olması, yasaların sermaye lehine çıkması kapitalist ekonomi politiğin ürünü. Kıdem tazminatına da aynı politikayla saldırıyorlar.

Bir yanda mülkiyetin kutsallığını korumak için ceza hukuku çalışıyor, diğer yanda kapitalizmin ve emperyalizmin zenginlikleri ve birikimleri için devletin, hukukun, dinin, silahların ve uluslararası kurumların kullanılması olağan sayılıyor.

Darbenin, işkencelerin, yargısız infazların, faili meçhul cinayetlerin, cinayetlere kaza denilmesinin, çek/senet mafyasının, göz yumulan kaçakçılığın, halkı kin ve düşmanlığa tahrikin, halka yalan söyleyen siyasetçilerin, savaş suçlarının, çıkarcılığın, sermaye tahakkümü ve emek düşmanlığının, keyfiliğin, her türlü baskı ve sömürünün; dinin devlete, hukuka, siyasete ve yaşam tarzına karıştırmasının, eşitsizlik ve adaletsizliğin ve daha birçok insanlık dışı nedenin içinde olduğu kayda değer bir ikiyüzlülük içinde yalpalanıp duruluyor. 

Sermaye korunurken hukuka sığınılıyor ama saldırırken vahşilik ve sınırsızlığa göz yumuluyor.   

Sorun, sömürü düzeninden soyutlanarak, iç çelişkilerle sınırlı tutularak görülerek, sermayenin hülle partilerinden medet umularak çözülemez. Muhalefet bu yanlışa düşerken iktidar da aynı yanlıştan besleniyor. 

Çürük iple kuyuya inilmeyeceğini bile bile bir şeyleri arayıp duruyorlar, aradıkça batıyorlar, battıkça ikiyüzlülükleri artıyor. 

İşçi sınıfı partisiyle birlikte sınıfsal mücadeleye giremeyenler, toplumun uzlaşmaz sınıflara bölünmüşlüğünü göremeyenler sömürü havuzunda erimeye terkediliyor. 

Düzenin yaşaması için ödün üstüne ödün verilirken, işçi sınıfı düşmanlığıyla barışık olmayanlarla düşmanlar arasındaki fark da kapanıyor.

Kapitalizmin ölüm sürecini ertelemesine destek vermek işçi sınıfının ve partisinin işi değil.