Dinsellikten umulan medet

“Müslümanın olduğu yerde sömürü olmaz, soykırım olmaz, husumet olmaz, adaletsizlik olmaz, gelir dağılımı çarpıklığı olmaz” sözleri AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait.

Erdoğan’ı yalanlayan gerçekler yaşamın, düzenin içinde. Eşitsizlik, adaletsizlik diz boyunu geçip boğaza kadar dayanalı çok oldu. Yanıt, işsizlerin, işini kaybedenlerin, ucuz ve esnek çalışanların, güvencesizlerin, bütünüyle ezilenlerin ve sömürülenlerin yaşam gerçeğinden fırtına gibi esiyor.   

Erdoğan’ın sözlerini önce kendisi sonra da kendi bakanı ve oğlu yalanlıyor.

Erdoğan, “Olmamalıdır ama bugün maalesef bu kötülüklerin hepsi de İslam dünyasının üzerinde bir kara bulut gibi dolaşıyor. Bizlere düşen işte bu kara bulutları dağıtmak için neler yapmamız gerektiğini bulmak ve hayata geçirmektir” diyor.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Selçuk, Bakanlığın yaptığı hiçbir yardımın, seçim takvimine endeksli olmadığını öne sürerek; “Yürütülen yardımlarla seçimler arasında bir bağ kurmanın rasyonel bir yaklaşım olduğunu söyleyemem. Ayrıca ‘makarna, kömür dağıtan devlet’ ithamından da kurtulmamız gerekiyor çünkü sosyal yardımların yüzde 90’ını şu anda nakdi olarak yapıyoruz. Makarna, kömür dağıtmıyoruz. Dağıtılan kömürleri de belediyelere fatura etmiyoruz" açıklamasını yapıyor.

Bilal Erdoğan, "İslam alemi olarak bir sefaletle, yoklukla ve yoksullukla da mücadele verdiğimiz bir gerçektir. Bunu yaşarken İslam ülkeleri arasında da ciddi gelir dağılımı adaletsizliklerinin olduğunu görmek zorundayız. Bir tarafta çok zengin İslam ülkeleri var öbür tarafta günlük 2 dolar 20 sent sınırının altında ciddi nüfus yoğunluğu olan İslam ülkeleri var. Bu adaletsizliği gidermemiz gerekiyor. Çünkü İslam dininin beş esasından birisi zekattır" diyor.

Piyasacı ve gericilerin “olmaz, olmamalıdır” iddiası da “olduğuna dair” gerçekler de yüzyıllardır sürüp geliyor. 

Zengin ve yoksul ülkeler kıyaslaması yapıp, o ülkeler içindeki adaletsizlikleri gözardı eden oğul Erdoğan’ı düzelterek söylersek, bir tarafta niceliksel olarak azınlıkta olan zenginler öbür tarafta da çoğunlukta olan yoksullar var. 

Sömürü, soykırım, husumet, adaletsizlik, gelir dağılımı çarpıklığı artarak devam ediyor. Bu, yaşam gerçeğini dinselliğe, dinsellikle birlikte de şovenizme, coğrafyaya ve ülke sınırlarına bağlayan zihniyet de iddiasında ısrar ediyor.

Buldukları tek yol zekat, sosyal yardım, bağış… 

Sömürü düzeni aynen devam edecek, zenginler daha da zengin olacak, din kardeşliği diye diye sınıfsallık unutturulacak, aydınlanma gericilik tarafından örümcek ağı gibi sarılacak, bilim sermaye sınıfına hizmet ettikçe var edilip hurafelere ve cinlere mahkum yaşatılacak, adalet de güçlünün elinden dağıtılacak. İstedikleri bu. 

“Sömürünün olmadığı sömürü düzeni” yalanı bilimin, toplumsal gelişme dinamiklerinin, tarihsel materyalizmin ve sınıfların unutturulduğu mistik bir dünyayla masal olarak anlatılır ki AKP düzeninin gaza bastığı yer de burası.

Devlet diyanet işleriyle özleştirildi. Her yöneticinin yanına bir imam oturtulacak,  genişletilen ve yaygınlaştırılan zorunlu arabuluculuk müessesinde de toplantılarda imam bulundurulma zorunluğu getirilecek dersek eğitimin içine itildiği gericilik batağı yanında bunlar hiç de abartılı olmaz. 

Dahası da var, nikahı müftüler ve imamlar kıyarken yargılamalarda imam zorunluluğu getirilirse hiç şaşılmasın. Patronlara karşı açılan davalarda müftü zorunluluğu da getirilebilir emekçiye baskı için.

Oysa yargıyı güdümlerine aldıkları halde bir yandan da kaybetmeye devam ediyorlar. Aydınlanma mücadelesi sürüyor, sürecek. Zorunlu din dersi dayatmasında bir karar daha kesinleşti, bir mücadele daha kazanıldı.

Yalnızca iktidar değil düzen muhalefeti de dinsellikten yararlanmaya devam ettiği için bu tür mücadelelere bırakın destek vermeyi sırtlarını dönüyorlar. Bazen hızlı bazen yavaş mansurlaşmak da kapitalist düzenle özdeşleşmenin uzantısı.  

Kapitalizmin özü sömürü, sömürdükçe doymamak… Sıkışınca dine sarılır, sıkışınca savaş çıkarırlar. Sığındıkları liman din, bildikleri formül zekat, şükür, şeytan ve öteki dünyanın cennet cehennemi…

Kirletirler kirletirler, arada bir çevre derler, sıfır atık derler; emekçi halkı aptallaştırırlar, ahlak derler.   

Amaç açık: dini örgütleyip toplumsal yaşama, siyasete ve devlete yerleştirerek emekçileri kul yapmak, sınıflı toplumu sınıfsız gibi göstermek, aydınlanmayı ve sınıfsal mücadeleyi kırmak. 

Devletiyle, iktidarıyla ve muhalefetiyle bilimi ve emeği satın almaya kalkan kapitalizmin laikliği ve sosyalliği kendi çıkarına dayanma noktasına kadar. Sonrası yok. 

Emeğin gücü korkutuyor onları… İşçi sınıfının dinci kuşatmadan kurtulmasından, devrimci mücadeleye ve sosyalizme verdiği emekten korkuyorlar.