Din dersi anasınıfında

Bugün, 4-6 yaş arası çocuklarımızı kurban seçen, dudakları uçurtacak derecede ağır, korkutucu ve tehlikeli bir konuyu anlatacağım.

2017-2018 “Eğitim ve Öğretim Müfredatı”nın AKP’nin gerici programını yansıttığı açık seçik ortada. Bu nedenle adına “AKP müfredatı” diyoruz.

Aydınlanma Hareketi adına Danışta’ya açılan ve tarihsel bir örnek olarak ilköğretim ve ortaöğretim müfredatının bütünün yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini isteyen dava dilekçesi, Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırılıkları anlatırken aynı zamanda da bu siyaset ve ideolojinin çocuklarımızın beynine zorla transferini gösteriyor. Her velinin ve duyarlı yurttaşın bu davaya müdahil olarak katılması, mücadeleyi güçlendirmesi gerektiğini bir kez daha vurgulayalım.

İl düzeyinde müftülük ile milli eğitim müdürlüğü arasında imzalanan protokollere dayanarak, çocuklarımıza yüklenen akıl dışı, dinsel yük 6 yaş ve altına indiriliyor. Protokol taraflarının merkezdeki kurumları Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı.

Örneğimiz Bolu’dan…

İl Milli Eğitim Müdürü ve İl Müftüsü imzalı, İl Valisi onaylı protokol, “okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak ve bu kapsamda okul öncesinde ve ilkokullarda kayıtlı öğrenciler ile diğer eğitim kurumlarında okuyan öğrencilere değerler eğitimi ve dini eğitim çalışmalarının yapılmasını” amaçlıyor. Ayrıca protokolle “4-6 yaş okul öncesi ile ilkokul öğrencilerinin manevi ve kültürel gelişmeleri hedefleniyor."

Bunun açılımı Protokol’de 2. maddede yazılı: “Kuran Kursları Öğretim Programı (4-6 yaş grubu)”… Protokol kapsamında verilecek eğitime öğrencilerin katılımı isteğe bağlı tutulmuş. Değerler eğitimi de isteğe bağlı. Dersleri Müftülük öğreticileri veriyor. Camilere geziler ve ödüllendirme de ihmal edilmemiş. İhmal edilmeyen bir başka konu, öğrenci velilerine de kuran kursu açılması. “Çocuk gerici olacak zaten, velisi de gerici olmalı” deniyor.

“İsteğe bağlılık”, Anayasa’yı dolanma yolu olarak kullanılıyor. Anayasa, talebi veliye bırakıyor; veli isterse din eğitimi verilecek istemezse verilmeyecek. Yani veli “çocuğuma din dersi verilsin” diye kendiliğinden başvurmadıkça, devlet bu dersi veremeyecek. Oysa örneğimizde teklif eden devlet, veliden teklife yanıt vermesi isteniyor. Anayasa’nın 24. maddesine göre devletten teklif gelmesi Anayasa’ya aykırı.  Belanın bir başka tablosu da burada karşımıza çıkıyor.

Velilere matbu olarak “Anaokulu Değerler Eğitimi Kayıt Dilekçesi” sunuluyor. Bu dilekçede öğrencinin kimlik bilgileri ve veli bilgileri yer alıyor. Kayda geçiyorsunuz, yaygın deyişle fişleniyorsunuz. Dilekçeyi doldurmazsanız, doldurmayanlar listesinde fişlenmeniz tabii ki kaçınılmaz.

Dilekçe, “değerler eğitimi derslerini” de açıyor: “dini bilgiler ve kuranı kerim”.

Şimdi bu bilgilerle Bolu’ya dönelim. Bolu merkezinde bulunan Sakarya İlköğretim Okulu’nda anasınıfı öğrencinin velisi Davut Ergün, söz konusu dilekçe kendisine gönderildiğinde, doğal olarak hemen okulun müdürünü arıyor. “Dilekçenin velilere hiçbir uyarı ya da bilgilendirme yapılmadan sadece protokole dayanarak verilmesini” eleştirerek, konunun oldubittiye getirilmesini istemediğinden acilen bir bilgilendirme toplantısı yapılmasını rica ediyor.

Şaşırmayacaksınız, okul müdürü “belgenin dağıtılmasından haberinin olmadığını” söyleyerek randevu veriyor. Bu arada, daha toplantı yapılamadan sınıf öğretmeninin sınıfın WhatsApp grubuna “dağıtılan belgelerin pazartesi günü teslim edilmesi gerekiyor” mesajı düşüyor. Davut Ergün’ün anlatımıyla, “yangından mal kaçırır gibi aileleri acele karar vermeleri konusunda baskı altına alıyorlar”.

Okul müdürü,  müdür yardımcısı ve okulun rehber öğretmeni ile beraber yapılan toplantıda, sürpriz olmayacağı gibi, bahaneler sıralanıyor, konuyu sulandırma ve savsaklama yoluna gidiliyor.

Davut Ergün, anasınıfındaki çocuğunu cehalete teslim etmemek için devletin teklifine yanıt vermemekle kalmıyor, endişelerini sıralıyor ve paylaşıyor: “Dilekçe çok ayrıntılı düzenlenmiş ve açıkça fişleme aracı. Yanıt vermeyenler için de tersten fişleme aracı işlevi görecek. Bu belgeyi elinde bulunduran öncelikle müftülük, -tarikat ve cemaat vakıf ve dernekleriyle de protokoller yapıldığından- ardından herhangi bir tarikat ya da cemaat olacağından çocuklarımızın ve ailelerin sürekli taciz edilmesi, baskı altında tutulması kaçınılmaz. Bu kabul edilemez” diyor.

Dilekçeyi dolduranların dini bilgiler ve kuran dersleri alan çocukları elden gidecek; doldurmayanlar ise başka bir taciz ve baskı havuzunun içine itilecekler. Çocukların yaşayacağı bunalımlar, travmalar da dinsellik ruhu içinde eritilmeye çalışılacak.  4 yaşındaki çocuktan ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine kadar, geleceğimizin direkleri öylesine eciş bücüş yapılacaklar, akılları öylesine tutsak edilecek ki geleceğimiz diye bir şey kalmayacak.

Davut Ergün soruyor okul yönetimine; “bu okulu siz mi idare ediyorsunuz yoksa müftülük mü?” Tahmin edileceği gibi yanıt lakayt davranışla veriliyor.  

Bolu örneğindeki duyarlı velilerimiz haklı endişelerini sıralamak ve paylaşmakla kalmıyor, kendi çocuklarıyla birlikte tüm çocukların eğitim ve öğretiminin karanlık düşüncelere teslim edilmemesi için mücadelelerini sürdürüyorlar; diğer illerde mücadelelerini sürdüren dostlara selamlarını iletiyorlar.

“Aydınlanma Hareketi”, “Bilimsel Eğitim İçin Seferberlik” çağrısıyla, açtığı davayla, hukukçuları ve danışmanlarıyla, broşürleri ve gazetesiyle, web sayfasıyla (http://aydinlanmahareketi.org/index.html) bu mücadelede Türkiye’nin her yerinde desteğe hazır. Müfredat davası müdahillik dilekçe örnekleri de aynı adreste askıda.

Teslim olmama, teslim almaya çalışan siyaset ve ideolojiye karşı savaşma, geleceğin aydınlık ve eşitleştirilmiş toplumuna çocuklarımızı ve insanlığımızı devretme yalnızca annelerin, babaların, velilerin değil tüm toplumun mücadelesi…

Yalnızca savunmaya geçmek ya da gerici teklifleri reddetmek yetmiyor. Açılan davaları, Bolu örneğinde yaşanan veli duyarlılıklarını etkili bir mücadele aracına dönüştürmenin, hem müfredat karanlığından hem de bu karanlığı yaratıp ondan beslenenlerden kurtulmanın yolu örgütlenmeden geçiyor.