'Devrimsiz şenlik olmaz'

Böyle dedi ODTÜ öğrencileri ve emekçileri... Ve Devrim Stadyumunu yeniden şenlik kapsamına aldırdılar. İşlerine ve geleceğe baktılar; ilgisizlik ve kayıtsızlık haliyle değil, tam tersine somut durumun somut analizini yaparak.

    AKP’nin yarattığı keyfiliğe ve hukuksuzluğa, üç haftadır AKP tarafından baskı ve itiraz bombardımanına tabi tutulan seçim düzenine, toplumun içine itilmeye çalışıldığı batağa ve gericiliğe ilgisiz ve kayıtsız kalınabilir mi?

Çürümüş ve yozlaşmış düzenin ve krizlerin içinde birikimine birikim, kârına kâr katan; emekçilerin haklarını ihlali ve işsizliği hak sayan sermaye düzenine ilgisiz ve kayıtsız kalınabilir mi?

    Tam da bu düzen nedeniyle ve bu düzenden kurtulmak için işimize ve geleceğe bakalım ODTÜ’lülerin yaptığı gibi…

    AKP’nin küçük bir kıvılcım dahi olsa ortaya çıkan seçim heyecanını soğutmaya çalışması ve halkı tekrar siyasetsizlik ve ilgisizlik ortamına itme taktiği ortada.

Pişkin pişkin konuştuklarına, kendi bakanlıklarını suçlama tavırlarına, masum ve haksızlığa uğramış gözüken hallerine kanmayın. İstanbul örneğindeki baskıya dönüşen itirazlarına ve İstanbul seçimlerinin yenilenmesine yönelik tam kanunsuzluk iddialı YSK başvurusuna bakmak yeterli.

Tüm itirazlarının kaynağı ve yaratıcısı kendileri. İlmek ilmek işlediler adaletsiz seçim düzenini. İktidarları dönemini bu adaletsizliğe dayalı seçimlerle yaşattılar; çürüdüler, tökezlediler, her seferinde seçimlerle ve halkoylamalarıyla sıyrıldılar işin içinden.

7 Haziran için 1 Kasımda yaptıklarını, Anayasa değişikliği için 16 Nisan gecesi yaptıklarını yapmak istiyorlar yeniden; hem alıştılar, hem de düzen muhalefetinin teslimiyetiyle birlikte alıştırıldılar.

Genel seçimlere benzemiyor yerel seçimler. Seçmeni ve adayları yerel olunca seçim ve sayım oyunları da kolay ortaya çıkabiliyor, toplumsal denetim kolaylaşıyor. Asılsız itirazlar da boşa düşebiliyor.

Yıllar önce 1990’ların ilk yarısında bir yerel seçimde hakkını aramak için doğu illerinin birinden Ankara’ya gelip görevli olduğum başbakanlıkta bana yönlendirilen köy muhtar adayının; “çocuklarım aday olmamı istemediğinden, karım da kızdığından bana oy vermemiş olabilir; benim oyum nerede beyim” dediği gibi yerel seçimlerde foyalar kolayca ortaya çıkıyor.

AKP’nin itirazları ve ileri sürdükleri kendinden menkul. Seçim düzeninin hep içindeydi ve hep oynadı. Kendi kendilerini suçluyorlar aslında.

Seçmen kütüklerini hazırlayanlar, sandıkları ve sandık kurullarını oluşturanlar, sayım işlemlerini ve tutanak düzenini esnetenler, tek zarf kararı alanlar, mühürsüzlüğe hukuksallık kazandıranlar, seçim yasalarını belirsizleştirenler, yetinmeyip keyfileştirenler, yasallık güvencesini ortadan kaldıranlar kendileri.

Daha önce de uyarmıştık. Bu öyle bir keyfilik ki, seçimlerde her yolu geçerli sayarak seçimi kazanmalarına yarayacak ya da kazanamazlarsa kazananlara saldırmaya ve itiraza yarayacak. Öyle bir keyfilik ki hukuksallığın temeli olan usulü ve süreyi tanımayacak, kendi isteği yerine gelene kadar didişecek, inatlaşacak, bastıracak.

Hukuk güvenliği ilkesinin zerre kadar çalışmadığı bir sözde hukuk. Anayasa tanımazlar, yasallık ilkesinin ölçütlerini tanımazlar, demokratik hukuk devleti ilkelerini ve demokratik toplum düzenini tanımazlar -ki hepsi burjuva devlet ve hukuk ilkeleri- ama kendi çıkarları için itiraz hakkını demokrasilerinin en doğal hakkı sayarlar. OHAL’i ve KHK’lerini de yedek tutarlar.

AKP’nin direnciyle yaratılanın adı demokrasi olur mu? Demokrasileri de kendileri kadar.

Siyasetteki, katılımdaki, temsildeki, mali güçteki, propaganda ve kampanyadaki  eşitliği daha baştan bozuyorlar, hukuku ve yargıyı ellerine maşa yapıyorlar, sonra da sandıktan çıkan oyların anlamı üzerinde hem de kendi kurallarıyla oynayarak kazanmaya yelteniyorlar.

Seçmene tehdit ve baskı tutmayınca seçim yönetim ve denetimden sorumlu ve yükümlü yargıya tehdit ve baskıyla alma peşindeler istediklerini.   

Bir şeyi iyi kanıtlıyorlar: üst yapı kurumları olan devlette, hukukta ve bağımsız denilen yargıda temel ilke sermaye sınıfının ve iktidarın işine gelendir. Demokrasi dedikleri de sermayenin ve iktidarın istediğini alması için sürekli olarak yeniden yarattıkları bir sihir aracıdır.

Bir de emekçilerle, asgari ücretlilerle alay etmeyi sürdürerek sömürü ve gericilik gerçeğini, analiz ve mücadeleyi sönümlendirme peşindeler.

Ne “sayma”ya, “toplama ve çıkarma”ya indirgedikleri seçimleri düzene sığar ne de keyfilikleri ve adaletsizlikleri. Seçmen yerine geçme, seçme ve seçilme hakkını kendilerine mal etme çabaları boşuna.

İşimize ve geleceğe bakalım.

Seçimlerin toplumsal ve sınıfsal ilişkileri değiştirmeyeceği biliniyor. Ama sarsıntı yaratma gücü de var.

Siyasi havanın seçimden seçime sürmesini terk etmek şart.

Sınıfsal yapı sürüyor. Düzen tüm krizleriyle, çürümüşlüğüyle ve gericiliğiyle sürüyor. İşçilere, emekçi halka düşen yine sömürü, yine zulüm.

Seçimlerin ve niceliğin değil siyasi iradenin ve devrimci stratejinin esas olduğu bir kez daha kanıtlandı. Huylu huyundan, sermaye ekonomi politiğinden vazgeçmez.

İşimize ve geleceğe bakmak için daha çok örgütlenmeye ve mücadeleye, illaki örgütlü mücadeleye ihtiyaç var.

ODTÜ’lülerin mücadele gerçeğini tüm ülkeye yaymak, güzel günler için birlikte yürümek hiç de zor değil.

Evet, “Devrimsiz şenlik olmaz”.