Birilerinin gerçeği söylemesi lazım

Türkiye’de devlet ve hukuk, “her şey sermayeye” hedefini yaşama geçirmek için 12 yılı aşkın süredir, AKP’nin güdümünde, demokrasi ve çoğunluk yanılsamasıyla, yalanlarla dönüştürülüp duruyor.

Geminin ayni ve nakdi yükü, dümeni ve rotası AKP’nin elinde… Yüzebilmesi için halkın seçtiği temsilcilere ihtiyaç var. Ki, yolcular sessiz sedasız aynı gemide olsunlar.

Bir yanda, kartopu gibi büyüyerek yuvarlanan yozlaşmış AKP düzeni, diğer yanda bir çığ faciasına kurban gitmemeye çabalayan ulusal/uluslararası sermaye…

Ülkenin aynî ve nakdî kaynaklarının yarısı daha baştan sermayeye peşkeş çekiliyor. Sömürü, hırsızlık, yolsuzluk, gericilik, şiddet ve cinayetler yasal.

Yasalar bağlayıcı, olmazsa yargı kararları bağlayıcı…

Yeni anayasa düzeni hakkında yasa dört tümceyle şöyle:

“Egemenlik, başkanın yetkileri ve sermayenin hakları saklı kalmak üzere, ulusundur.”

“Herkes her şeyi yapamaz, başkan her şeyi yapabilir; yasama, yürütme, yargı organları, idare makamları ile gerçek ve tüzelkişiler üzerinde sınırsız hak ve yetki kullanabilir.”

 “Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması başkan kararıyla sınırlanabilir veya durdurulabilir.”

“Devletin görev, kaynak ve harcamaları ile başbakanın, bakanların ve kamu görevlilerinin görev, yetki ve sorumlulukları başkan tarafından belirlenir.”     

Dünkü ilk Günlük soL’un manşetindeki “intihar bombacısı”, bir yandan kapitalist/emperyalist düzenin kurtulmak istediği lideri, diğer yandan giderken yok edebileceği “kurulu düzeni” işaret ediyor.

“Gitsin ama bizi de götürmesin” korkusu, 7 Haziran seçimini, hukukun koruması altında düzenin can simidi yapıyor. Can simidinin şişirilip sunulmasının sigortası ise yüzde on barajlı sandık.

Gemiye alınacaklar, moda deyişle akredite edilecekler bu sigorta ile pompalanıyor.  Tüm siyaset, aynı süzgeçten geçirilmeye çalışılıyor: “Düzenime dokunma, seçime katıl ve işaret edilen partilere o ver.”

Kurulu düzeni benimsemeyen, yıkıp yenisini kurmayı hedefleyen partilere, üyelerine ve dostlarına bile “oyları bölmeyin”, “oyunuz barajın altında boşa gitmesin” baskısı yapılıyor.

Seçimin düzen için çözüm olarak sunulmasına, çözümün de burjuva seçim hukuku ve AKP güdümlü yargı içinde, yüzde on seçim barajında aranmasına inat, seçime girip, düzenin teşhir edilmesi ve gerçeklerin söylenmesi olanağı var.

Barajı geçmek için tanımlanmış parti seçenekleri ve onların içinde vitrine çıkarılmış kimi içe sinen adaylarla (ne demekse) avunmak yerine, seçime girip politika seçeneklerini anlatmak var.

Kamu kaynaklarını, devlet aracılığıyla ve hukuk kılıfıyla sermayeye transferi yerine liberal devletin elinden kurtarıp halkın malı yapmak var.

Emekçiyi, ücretli emek kıskacından kurtarmak var.

Sömürerek palazlanan sermayenin yerine halkı egemen yapmak var.

Gericiliği, bir daha hortlamayacak şekilde sıfırlamak, aklı ve gerçeği bayrak yapmak var.       

Hırsızların barınamayacağı, katillerin at koşturamayacağı, yobazların kandıramayacağı, sömürgenlerin nefes alamayacağı eşitleştirilmiş ve özgürleştirilmiş toplum var; bu toplumun adaletli düzenini belgeleyecek ve koruyacak toplumcu hukuk ve toplumcu anayasa var.

Ana, teyze, hala, eş, kardeş ve evlat; emekçi kadınlarımızın, “gerçeğin giysisi”ni sırtlarına geçirip “bu düzeni sıfırlamak” için başlattıkları bir seçim seferberliği ile “komünistler” yollarda, alanlarda, her yerde… Geleceğin toplumu için, savaşarak tarih yazıyorlar.