Özgürlük Tangosu (Libertango)

’Tencere, tava ve ıslıklarla müzik yapan Türkiye halkı ve aralarında öğrenci ve meslektaşlarımızın da bulunduğu müzisyenler tüm gün ve gece sokaktalar ve bir çoğu AKP adına hareket eden polis gücü tarafından gözaltına alınıyor veya zarar görüyor.’’

Fernando Solanas’ın bir devrimcinin gözünden Arjantin’deki askeri darbeyi anlattığı 1988 tarihli Güney (Sur) filminin müzikleri Astor Piazzola’ya aittir. Güney, hem mahalledeki tango seslendirilen bir kahvenin adı hem de Latin Amerikalı devrimcilerin ortak bir politik projesinin adıdır. Türkiye’de de en fazla 1-2 yıl sonra gösterime girdiğinde izlemiştim. Tangoyu daha çok Radyo 3’te yayınlanan eski Türk tangoculardan dinlediğim için bu film tangoya dair bakışımı epey değiştirdi. Necdet Koyutürk, Şecaattin Tanyerli ve Fehmi Ege gibi ustaların seslendirdiği ‘’Ayrılık belki ölümden beter’’ veya ‘’Mavi kanatlarınla yalnız benim olsaydın’’ gibi dizeler, belki arabesk demek abartılı olurdu ama en azından oldukça melankolik bir izlenim bırakmıştı.
Sur (Güney) filmi

Filmden sonra bulabildiğim tek Piazolla kaydı, caz müziğinin ender vibrafon ustalarından Gary Burton’la birlikte 1986 Montrö Caz Festival’inde verdikleri konserin kasediydi. Yeni Tango (New Tango) ismiyle yayınlanan bu albüm de Güney filminin müzikleri de kesinlikle melankolikti ama bu müziği Carlos Gardel gibi özgün tango ustalarının bizdeki gibi sadece melankolik değil ama aynı zamanda son derece tutkulu müziklerinden ayıran ve başlattığı Yeni Tango (Tango Nuevo) ismini hakeden bambaşka bir şeyler vardı. İnsanı okşayan veya yatıştıran değil tam aksine ajite eden, yani kışkırtan bir müzikti.

Doğal olarak politik bir anlamı vardı bu yeni müziğin. Klasik tangodan kopuşu simgeleyen Piazolla’nın Libertango (Özgürlük Tangosu) parçasını dinlemek çok daha sonraları mümkün oldu. Böylece Libertango zihnimde bir devrimin fon müziği olarak yer etti.

İlginç bir tesadüf, 2013 yılında iki kez canlı dinleme fırsatım oldu bu parçayı. İlkini İzmir’deki trompet hocam Gökmen Noyan’ın jübilesinde solist olarak İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’yla birlikte seslendirdiğinde dinledim. İkincisi Haziran Ayaklanması'na denk geldi. Doktorların yaralıları tedavi ettiği bir direnişte müzisyenlerin de kendi işlerini yapmaları gerekiyordu. Biz de bunu örgütlemek için Ömer hocayla birlikte İzmir’deki orkestraları dolaşıp görüşmeler, konuşmalar yapmaya koyulduk. İşte bu konuşmalardan birisini yaptığımız bir orkestra, bizi de davet ettikleri yarım kalan provalarına devam etti. Seslendirdikleri parça Libertango’ydu!

Aynı günlerde Uluslararası Popüler Müzik Araştırmaları Derneği (IASPM) Türkiye’deki üyelerinin bilgilendirmesi üzerine aşağıda bir kısmı alıntılanan açıklamayı yaptı:

"…Gösterilerde caz, folk, klasik, geleneksel ve Latin müziği gibi, müziğin her türü hem canlı yapılıyor hem de video kayıtları alınıyor ve sosyal medyada paylaşılıyor. Bununla birlikte, Türkiye’deki yaygın pop ve rock müzisyenlerinin müziği gösterilerde hiçbir şekilde kendini göstermiyor. Gösterilerde, özellikle İstanbul ve İzmir’de daha çok amatör müzisyenlerin sesini duyduk. Bu amatör müzisyenler küçük rock grupları, bakır üfleme grupları, perküsyon grupları, protest müzik grupları çok sesli ve tek sesli veya heterofonik korolar olarak müzik yapıyorlar. Ancak, nadiren olmakla beraber Gezi Parkı’ndaki sahnede yapılan Gezi Bandosu ve Gezi Parkı Filarmoni Orkestrası gibi profesyonel performanslar da oluyor.

Yine de her yerde duyduğumuz ses, hükümetin otoriter tutumuna direnen Türkiye halkının tencere, tava ve ıslıklarla yaptığı müziktir."

Bu yazıyı fazla basit ve kişisel bulanlar bağışlasın, bir sonraki yazıda ‘’yazılarını anlayamıyoruz’’ fırçasını göze alıp, Haziran ve Mart Ayaklanmalarını biraz daha kuramsal bir çerçevede değerlendirmeye çalışacağım.