Neydi O Trompetçinin Adı? Tobby, Tobby, Tobby…

KENTİN SESİ - İZMİR Yazıları

"söyleyemem ne desem

doğru olur, içten olmaz,

soyut sevgi olur hüzünlü sevgi yerine..."

Passolini, Gramsci'nin Külleri

- Ben aynı kişi miyim?

- Nasıl yani?

- Bildiğin arkadaşın?

- Elbette!

Ankara Esenboğa Havalimanı'nda liseden arkadaşımla konuşuyoruz. Ya Lice'den ya da Siirt'ten İstanbul'a aktarmayla gidecek. Yok yok, Siirt'teki dayımın oğluydu. Arkadaşım Bitlis'ten dönüyor olmalıydı. 90'ların başı sayılır. Bir telefon: "mutlaka taksiye atla hemen gel, fazla vaktim yok". Henüz cep telefonları yoktu. Kenarları kıvrılmış, kağıt bir telefon rehberinden bakmış olmalı numarama.

Boğaziçi Uluslararası İlişkiler mezunu ama o sıralar daha çok "içişleri" üzerinde çalışıyordu. Hepimizde az biraz delilik vardı lise yıllarında ama şimdi karşımdaki gözler artık deliliği gerçek temellerine kavuşmuş gibi bakıyordu. Piyade ya da komando asteğmen dağlar, kırlar, sulak araziler, hem dostla hem düşmanla telsiz konuşmaları, barut, ağır techizatla kilometrelerce iz sürmeler. Ölüm! Ölümüne bir alışkanlıkla ölümüne bir korku arası nasıl bir mizah ortaya çıkarırsa öyle duruyordu işte karşımda! Delice!

Tek isteği kendisindeki değişimin derecesini güvendiği bir arkadaşından sezebilmekti, izne başlamadan önce: "aynı kişi miyim?"

Ben de ölümcül bir kanser hastasına sahte gülücükler dağıtan kalleş bir arkadaş gibiydim.

Yıllar sonra benim yolum da kurayla Diyarbakır'a çıktı. (Dayoğlu terhis olmuş, geceleri çığlıklar ve kabuslar arasında kan ter içinde uyandığını duyuyorduk. O da bir tim komutanıydı, arazide.)

Trompet çalmaya henüz yeni başlamıştım. Sonradan öğrendim, ilk geldiğimde "artık çalsa çalsa dağlarda hücum borusu çalar" diye benimle dalga geçiyorlarmış eski dönemler.

Yola çıkmadan önce 15 günüm vardı. Birliği aradım bilgi almak, hazırlık yapmak için. O zaman öğrendim kalanın aslında "son 15 günüm" olduğunu. Aynı okuldan resim bölümü mezunu çatlak bir heavy-metal grubu solistiydi bana bu bilgiyi veren. "En iyi şekilde değerlendirmeliydim bu günleri".

Diyarbakır'dan önce miydi sonra mıydı hatırlayamıyorum. İzmir'de bir İtalyan restoranında çalıyorduk. Gözleri görmeyen ama elleriyle nota okuyan bir piyanist, gözleri gören ama nota okumasını bilmeyen bir gitarist. Ama inanılmaz yetenekli ve güzel bu iki insanla iki arada bir derede duran benim repertuara yeni parça eklememiz tam bir kabustu.

Kuradan sonra bizim gitarcının, sahilde yeni açılan bir barda çaldığını hatırlıyorum. Sanki samba ve bossanova çalıp söylemek için doğmuş gibiydi. Saksafon, ikinci bir gitar ve bizim piyanist çaldıkça, bir dans okulundan gelen gençler çılgınlar gibi dans ediyorlardı. Yazdan kalma tatlı bir sonbahar, Hawai gömlekleri, elbiseleri, su gibi içki, denizden esen tatlı bir meltem ve kafamda dönüp duran "son 15 gün". Vietnam, çocukken izlediğim Robert De Niro'nun oynadığı "Avcı" (Dear Hunter) filmi ve Diyarbakır ve o anki müzik, bar ve deniz herşey birbirine karışıyor. Bulanık düşünceler, henüz alışamıyorum.

-Neydi o trompetçinin adı? Tobby, Tobby, Tobby...

- ....

(kapı çalınır ve telaşlı bir haberci girer içeri)

-Komutanım baskınla ilgili yeni haberler var, ölü sayısı tam belli değil ve

- Şu bilgileri lütfen tam öğrenip gelir misiniz? Sürekli eksik bir bilgi akışı var!

-Emredersiniz komutanım!

(haberci yine telaşlı, çıkar)

- Bizim gençliğimizde çok ünlüydü, Tobby, Tobby, Tobby neydi adı?

- ....

Diyarbakır bir masal şehri... Mardin bir masal şehri... Batman, Hasankeyf masalın ta kendisi!

Liseden bu yana görmediğim sınıf arkadaşımla karşılıyoruz bir gece. Lice'den izne gelmiş Diyarbakır'a. O yılbaşı dağdan, operasyondan aradığını hatırlıyorum. Küçük bir birliğin mutfak sorumlusuydu, operada ise bir tenor!

En sevdiğim filmlerden birisi, "İnsanlar Yaşadıkça"(From Here to Eternity) TV'de oynuyor ama fazla vaktim yok, kahvaltıdan sonra konvoyla birliğe gideceğiz. Hawai'de geçen bir savaş melodramı. Hawai gömleklerine filmi ilk izlediğim zamanlar takılmış olmalıyım. Öyle, nefis bir gömlekle Montgomery Cliff bir gece klübü sahnesinde trompeti konuşturuyordu. Filmin sonunda Japonlar Pearl Harbour baskınını gerçekleştirir ve kadınlar dul kalıp bir gemiyle memleketlerine döner.

Akşamları ise Diyarbakır'da da ekranda Çarkıfelek ve Memet Ali Beeeyyyyy, Eko Diyalog ve rezil üçlüsü, Deniz Gökçe, Mahfi Eğilmez ve Asaf Savaş Akat vardı. Oradayken insan ilk önce şaşırıyor bunları görünce. "Normal" bir hayatın ipucunu veriyorlar.

....

- Tükürüyoruz, tekmeliyoruz leşleri....

.....

En güzel geceler mühendisler odası ya da gazeteciler lokalindeydi. Mühendisler odası lokalinde bir darbuka ve bir keman devasa bir orkestra gibi çalardı Kürtçe şarkıları.

....

- İyi çocuk ama uzun zamandır konuşmuyor, ne kadar dayanır sence?

.....

Uzun zamandır yayınlanmasını beklediğim bir kitap, Györg Lukacs'ın "Tarih ve Sınıf Bilinci" Diyarbakır'da karşıma çıkıyor, Ofis caddesinde güzel bir kitabevinde, Ankara'dakiler kadar güzel.

Uzun bir süre karar veremiyorum kitabı almaya.