İzmir Nâzım Kültürevi’ne “Nerden Geçelim?”

KENTİN SESİ - İZMİR Yazıları

Yaz başından bu yana İzmir Nâzım Kültürevi (NKE) yeni mekanında Nâzım dostları ile buluşuyor. Jose Marti Küba Dostluk Derneği ve Barış Derneği İzmir Şubeleri ile birlikte kullanılan bu ortak mekan iki katlı ve bahçeli, eski bir Rum evi.

Yaz başındaki bir toplantıda gençler bahçeye zor sığmışlardı: Sinema, edebiyat, fotografçılık, tiyatro ve müzik topluluklarının tümü biraradaydı.

İzmir NKE, 2. Kordon’da Gündoğdu Meydanı’ndan Limana giden yolun sağında, martı sesleriyle vapur düdüklerinin kesiştiği, Can Yücel Sokağı ve Muzaffer İzgü Sokağı’nın arasında, bir yangının külünün yeniden yakılıp geçildiği bir yerde duruyor.

Geceleri, Kemeraltı’daki bir kukla tiyatrosundan ipini koparıp gölgeler arasında dolaşmaya çıkan tahta kuklaların ayak seslerinin kesildiği yerde.

“Sarhoş şairler barı”ndan da, “miskin sinemacılar çay ocağı”ndan da çok uzakta, yani “bir tepsi börekle bir cazcı arasındaki fark nedir?”* probleminin tam ortasında.

Saksafoncu Ahmet abinin yıllar önce kendini astığı tavanda, pencereden son gördüğü güverteden Punta iskelesine inince.

Fuardaki dönmedolabın elektrikleri kesildiğinde en tepededeki çocukların attığı çığlıkların, sahilde Roman kadınların baktığı falı bozduğu o banktan, tanburdan bozma “garibur” sesinin duyulmaz olduğu meydana, oradan da eski bir boks şampiyonunun her gece nakavt olduktan sonra başını koyduğu kaldırım taşına varmak üzereyken.

Kürt midyecinin tepsisini henüz bitirmediği sokağın başına varmadan, dumanı tüten boyozlarla camları buğulanan seyyar tezgahın önündeki kuyruğun en sonundan sağa ya da deli bakışları olan ilk ihtiyar cazcıdan sola dönünce.

Bir zamanlar bir Çin arslanının hayattayken altında rüya gördüğü ağaca yuva yapan güvercinlerin, şimdi üstünden geçenlere şans dilediği bir kaldırımın en temiz yerinde ya da sendikasındaki toplantıdan çıkan son işçiyi izleyince, mavi badanalı NKE’nin geniş kapısından içeri yüksek tavanlı bir salona girilir.

“Beyaz badanalı duvarların çevirdiği sessiz bir bahçe, kırmızı beyaz kareli küçük tahta masalar, üstlerinde taze çiçekler birer su bardağında. Her şey alabildiğine mütavazi ve büyüleyici.

Bahçeyi çevreleyen palmiye ağaçları var. Duvara yansıyan ışıklar, gün batımının ışığı gibi.

Sanki, çocuklar arka odadayız, oturma odasındaki misafirlerin dostça ama anlaşılmayan konuşma sesleri geliyor.

Yukarıdaki terastan aşağıya inen kırmızı bir gemici merdiveni var, usulca elimi bir uzatsam ...” **

Gerçekten de çocuklar için bahçeye çıkan oyuncak dolu bir arka odası var İzmir NKE’nin.

Büyük kapılar, büyük pencereler, yüksek tavanlar, büyük odalar, büyük bir şömine, büyük bir bahçe.

Çocukların yalnayak koşarak devlerin geçtiği yerden geçebileceği kadar büyük:

Dalgaları karşılayan gemiler gibi,

gövdelerimizle karanlıkları yara yara

çıktık, rüzgarları en serin

uçurumları en derin

havaları en ışıklı sıra dağlara.

Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.

Önümüzde bakır taslar güneş dolu.

Dostların arasındayız!

Güneşin sofrasındayız!

Dağlarda gölgeniz göklere vursun,

göz göze

yan yana

durun çocuklar.

Tasları birbirine vurun çocuklar.

Doldurun çocuklar,

doldurun

doldurun

doldur içelim.

Başları

göklere

atalım

serden geçelim...

Heeey, nerden geçelim?

Yalnayak

koşarak

devlerin

geçtiği

yerden geçelim.

Heeey

hop

Heeeey

hep

birden geçelim

Doldurun çocuklar,

doldurun

doldurun

doldur içelim.

Dostların arasındayız!

Güneşin sofrasındayız!.

(Nâzım Hikmet, “Güneşin Sofrasında Söylenen Türkü”)

* Bir tepsi börek bir aileyi doyurur.

** http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-cenk-gedik/gece-ve-gunduz-dusleri-15490

Düzeltme ve özür:
İki hafta önceki Bilim Kongresinde Politika yazısında, müzik öğretmeni, araştırmacı, yazar hocamızın adı dikkatsizlik sonucu “Yılmaz” olarak yazılmıştır. Doğrusu “Yıldırım” olacaktır.