İzmir’in Gündemi: Sanat Cephesi

İzmir’in ülkeden bağımsız özel bir gündemi var mı sorusuyla başlamak daha doğru olur. Yani bütün kentin olmasa da önemli bir bölümünün ağırlıklı olarak konuştuğu bir gündem.

İzmir’de yayınlanan günlük gazeteler belki bir ipucu verebilir.

İzmir’in en köklü gazetesi Yeni Asır’ın gündemini ağırlıklı olarak her zaman İzmirli yatırımcılar oluşturur.

Ülkenin gündeminde sanayi yatırımlarına dair söyledikleriyle Koçbaş varsa bizim gazetelerde de Demirtaş vardır.

AKP, CHP ve MHP gibi meclisteki partilerin İzmir örgütlerine ve İzmir’deki belediye faaliyetlerine dair haberler de başka bir ağırlık noktası oluşturur.

Ülkenin gündeminde Topbaş varsa bizim gazetelerin manşetinde de Kocabaş vardır.

Kentin gündemi söz konusu olunca magazin sayfalarında İzmir sosyetesi, yerel haberlerde kanlı cinayet ve kaza haberleri yanısıra mutlaka “ana akım” kültür sanat olayları da yer alır.

Bu başlıkların dışında örneğin Çanakkale Zaferi ya da anayasa tartışmaları gibi ülkenin gündemi de “yeri geldiğinde” başsayfada mutlaka büyük puntolarla basılır.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu anlamda daha genç bir gazete olan Haber Ekspres’i Yeni Asır gazetesinden, bu yerel gazeteleri de Hürriyet ve Milliyet gibi ulusal gazetelerin Ege ilavelerinden de kalın çizgilerle ayırmak mümkün değildir.

Yani İzmir’in “gündemi”nde de ülkenin “gündemi” gibi kurtulmamız gerekenlerin resmi geçidi biteviye sürüp gitmektedir.

Pekiyi, ya memleketimizin ve memleketin gerçek gündemleri ?

Yani kentin ve ülkenin emekçi sınıflarının ve sol hareketinin gündemi.

Resmi geçitte olmasa da resimde artık onlar da vardır.

Resimde artık devrimci ve yurtsever emekçi ve öğrencilerin İstanbul’da, Ankara’da ve İzmir’de belediye başkanlarına, üniversitedeki sermaye temsilcilerine ve tüm ülkede TEKEL işçileriyle iktidarın temsilcilerine her mekanı dar ettikleri eylemler de vardır.

Resimde artık devrimci ve yurtsever aydın ve sanatçıların “kahvaltısı” da vardır.

Bu anlamda artık İzmir’in gündeminde de Sanat Cephesi vardır.

***

Sanat Cephesi’nin aynı isimde yayınlanan bir dergisi de var. İlk çıktığı yıllarda bir süre benim de yayın kurulu üyesi olarak hizmet etmeye çalıştığım bu dergi son 2 sayıdır giderek daha gelişkin bir biçim ve içerikle yayınlanıyor.

Tartışmasız bir biçimde 80 sonrası devrimci kültür-sanat dergi yayıncılığının en nitelikli örneklerinden birisi yayınlanıyor.

Bir derginin yayınlanmasında harcanan kan, ter ve gözyaşını yani kısaca emeği listelemek için yine bir dergi ebadında bir hacim gereklidir, biliyorum. Yayın kurulundan yazarına, matbaasından postalanmasına, grafik tasarımından dizgisine dek uzun bir listenin gerektirdiği hacim.

Kimsenin emeğine haksızlık etmek istemem ama derginin bu gelişkin halinden yeni yayın kurulundaki yeni bir isim, yani Kaan Arslanoğlu - izniyle Kaan hocam demek istiyorum - sorumlu olmalı diye düşünüyorum.

Kaan hocam geçen hafta soL portaldaki köşesinde dergiyi ve dergi üzerine yapılan eleştirileri değerlendiren bir yazı* kaleme aldı.

Kim ne derse desin tartışmasız bir biçimde dergimizin yeni hali önceki halinden nitelik ve nicelik olarak çok daha ileri bir noktadır.

Yine de bugün belki de başka türlü bir yayına ihtiyacımız olduğu olasılığı yabana atılmamalıdır.

“Kervan yolda düzülür” güzel bir atasözümüzdür. Aynı Kaan hocamın zaman zaman yazılarının girişine aldığı Nasreddin Hoca fıkraları gibi. Bir zamanlar büyüklerimizin ağzından eksik olmayan fıkralar, koca bir kitap yazarak anlatamayacağınız bir durumu şöyle laf arasında geçerken tüm berraklığıyla aydınlatan fıkralar.

Belki de atasözleri ve fıkralarımız kadar “sıradan”, yalın ve çarpıcı bir müziğe ihtiyacımız vardır bir sinemaya, bir romana, bir tiyatroya, bir şiire. Bizi dansettirecek heykellere, duvarlarımıza asabileceğimiz resimlere.

Şöyle herkesin ıslıkla çalabileceği bir şarkı, eski şiirler gibi zorlanmadan aşkımıza okuyabileceğimiz şiirler, babalarımıza da anlatabileceğimiz filmler, cümbür cemaat gidebileceğimiz bir tiyatro. Okurken tatlı bir uykuya dalabileceğimiz romanlara, elimizden bırakamayacağımız, tüm çabamıza karşı uykumuza yenik düşecek ama her seferinde de elimizden düşerek bizi yeniden uyandıracak romanlara.

Kaan hocamın romanları gibi, komünist bir edebiyatçının romanları gibi romanlara ihtiyacımız vardır.

Veya, bir temizlikçi kadına okuyabileceğimiz şiirlere, örneğin “Temizlikçi Kadınlar için İlmühaber” şiirine, bir komünist şairin şiirlerine, dergimizin bir başka yayın kurulu üyesi Cengiz Kılçer’in şiirlerine ihtiyacımız vardır.

Belki de yoktur.

Ama kim ne derse desin resimde artık Sanat Cephesi de vardır, İzmir’in gündeminde de!

* http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kaan-arslanoglu/sanat-cephesi-ice-mi-disa-mi-seslensin-25555