Haziran ayaklanması, Lunaçarski ve müzik

Yanlış hatırlamıyorsam, bir bolşevik olarak devrimden önce partiye maddi kaynak sağlamak için Paris’te kurduğu parkın şimdi tüm dünyada kendi ismine referansla Lunapark denildiği Lunaçarski’den bahsediyorum.

Marx ve Engels’de gördüğümü daha sonra Lunaçarski’de görünce şaşırmıştım. Ne gördüğüme müzik alanından örnek verebilirim. Marx ve Engels’e göre müzik, maddi-olmayan bir üretim olsa da beynin, sinirlerin ve kasların harcanmasının ürünüdür. Yani Marx ve Engels ele aldıkları her başlıkta olduğu gibi müziği de sadece bir sanat ürünü olarak değil, insanlık tarihi içinde maddi tüm bağlantılarıyla birlikte inceler. Burada politik-ekonomi ve tarih olduğu kadar antropoloji, fizyoloji ve akustik disiplinleri de sözünü söyler Marx ve Engels’in eleştirel süzgecinden geçerek.

Üstelik Lunaçarski’nin ilgili yazısı Max Weber’in ölümünden bir yıl sonra, 1921’de yayınlanan kitabının 1925 tarihli bir eleştirisi. Lunaçarski Weber’i inanılmaz bir saygıyla ve son derece mütavazı bir biçimde eleştirir. Son kertede üstelik konunun uzmanı bir müzisyen olmadığını da ekler. Yine de bu durum Lunaçarski’yi Weber’in ‘’müziğin fizik ve fizyolojik temellerini görmezden’’ geldiği eleştirisini yapmaktan alıkoymaz. Lunaçarski’nin referansları arasında Helmholtz ve Stumpf gibi o dönem müzik bilimlerinin en önemli isimleri vardır. Müzik bilimlerinin bu doğa bilimsel karakterine rağmen yeri geldiğinde Lunaçarski kültürel olanın başatlığını da dönemi için şaşırtıcı bir biçimde ortaya koyar:

‘’ ... aynı şekilde biz de, oktavın dayandığı yedi rakamı gibi aslında göründüğü kadarıyla, izlerini şaşırtıcı biçimde dünya kültürünün çeşitli tabakalarında bulduğumuz, yedi gezegene alçakgönüllü tapınma tarafından dikte edildiğini söylüyoruz.’’ [1]

Şimdi Batı marksizmi içinde özel olarak müzikle ilgilenen neredeyse tek isim olmasının ötesinde müzik sosyolojisinin de öncülerinden olan Adorno’nun herhangi bir yazısında Lunaçarski’de olduğu gibi müziği akustik bir sinyal olarak gördüğüne dair bir işaret bulamayız.

Yanlış hatırlamıyorsam, bir bolşevik olarak devrimden önce partiye maddi kaynak sağlamak için Paris’te kurduğu parkın şimdi tüm dünyada kendi ismine referansla Lunapark denildiği Lunaçarski’den bahsediyorum. Sovyetler Birliği’nde eğitim ve kültürden sorumlu bir bakan, aydınlanmanın komiseri, kısaca bir ‘’parti komiseri’’.

Konunun Haziran ayaklanması ile ne ilgisi var derseniz, geçtiğimiz haftalarda Kemal Okuyan’ın Haziran’a atıfla gazetede yazdığı ‘’Direnişin sanatı, devrimin sanatı...’’ isimli yazısına gelen bir eleştiriyle başlayan tartışmaya katkı koymak istedim, basitçe. Sanat tarihçisi bir hocamız olan eleştirmen uzun bir literatür taramasını aktardıktan, sonra bizi cehalet ve muhafazakarlıkla suçluyordu. Temel argüman da sanat ve siyaset arasında herhangi bir hiyerarşinin reddedilmesi gerekliliği. Neden? Çünkü disiplinlerarasılık hallolmuş artık disiplinleraşırılık varmış.

Literatürün en önemli iki dayanağı postmodernizm ve Wallerstein’in ‘’iki kültürü aşma’’ girişimi. Birincisini geçiyorum. İkincisi içinse daha önce yazdığım bir yazıya dönüyorum:

‘... ama insaf, doğa bilimleri ile insan bilimleri arasındaki ayrılık üzerine, üstelik bunu aşma iddiasındaki bir kitapta doğa bilimlerinden ve insan bilimlerinden birer yazar bulunmaması tam bir fiyasko! ... yine “zengin bir ailenin çocuğu” tarafından yazılmış olma durumu var: devasa bir birikim boca edilmiş.’’ [2]

Şimdi ‘’büyük anlatılar’’ sona erdi diye marksizmi bir kenara bırakıp, sonra da disiplinler-arasılığın ve aşırılığın peşinde koşmak elbette ilginç oluyor. Aşırılınca ne olacak bu disiplinler, ortaya ne çıkması arzu ediliyor bilmiyorum ama marksistler için hiyerarşinin tepesinde tek bir şey vardır, o da devrimdir. Bu nedenle yazdıklarımız arasında ne “zengin bir aile çocuğu”nun havası ne de “zengin bir aile çocuğu” gibi yazmanın havası vardır.

Bir müzik bilimci olarak da, bu nedenle siyaset müzik ilişkisine dair en önemli referanslardan birisinin bir müzik bilimciye değil eleştirilen yazarın yaklaşık 20 yıl önce kaleme aldığı bir makale olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum [3]. Üstelik ilgili yazarın bu tartışma sayesinde çocukken mandolin çaldığını da öğrenmiş olduk. Dikkat!

Kaynaklar:

[1] Lunaçarski, A. Müzik Teorisi ve Müzik Tarihinde Sosyolojik Yöntem üzerine, Devrim ve Sanat içinde, İnter Yay., sf. 49-76.

[2] Gedik, A. C., Zengin bir ailenin çocuğu ya da Batılı bir entellektüel olmak, soL, haftalik dergi, 29 Haziran 2009, sayi:285

[3] Okuyan, K, Siyaset müziğe bakarken, Gelenek, Ekim 1998, 58. Sayı, sf. 27