Hayaletler Şehri İzmir

KENTİN SESİ - İZMİR yazıları

Her gece hayaletler dolaşıyor bu kentte sabahın ilk ışıklarına kadar, öldükleri için değil, huzursuz oldukları için. İster sevgiye ister nefrete dair olsun yarım kalmış bir hesapları olmalı. Her gün sokakları dolduran İzmirliler gibi.

Sesleri seslerimize karışıyor, şarkıları şarkılarımıza, kavgaları kavgalarımıza. Dolanan gölgelerinin sessizliği sessizliğimize. Kahkahalarımız sokaklarda ve duvarlarda mı yankılanıyor, yoksa yanıt veren hayaletlerin kahkahaları mı kestirmek zor.

Dario Moreno'nun yaşadığı evin 3-4 sokak üstünden yazıyorum. Yahudi asıllı 50'li ve 60'lı yılların ünlü şarkıcı ve sinema oyuncusu:

İzmir, tatlı ve sevgili şehrim..
Bir gün şayet senden uzakta ölürsem,
Beni sana getirsinler.
Fakat mezarıma götürürlerken, "Öldü" demesinler.
"Uyuyor" desinler koynunda...
Tatlı İzmir'im...

Az ileride Karataş mahallesinde Beth-İsrail Sinagogu şimdilerde küçük bir korku şatosu gibi dikiliyor. Safarad müziğinin ve geleneksel Türk sanat müziğinin Yahudi üstadı, İzak Algazi Efendi'nin hazzan olarak çalıştığı sinagog:

...Quien conocio mi mancevez (kim bilir benim gençliğimi)

http://audio.data.kalan.com/Samples/MP3/Samp41259.mp3

Hemen 1-2 sokak üstümüzde ise Yunanistan, Florina doğumlu Necati Cumalı'nın yaşadığı bir ev:

Boşuna değil dökülen kan
Tarihin akışından anlıyorum
Kuvvet zamanla yıkılır
Yalnız senin uğrunda ölür insan
Yarası acımadan.
(Hürriyete Övgü)

Sonra yukarıya doğru Arap Hasan mahallesi başlıyor. Kurtuluş savaşı kahramanlarından Yüzbaşı Arap Hasan'ın adını taşıyan mahalle. Belki İzmir de, 2. Dünya savaşı yıllarında Mısır radyosundan Arap yurtseverliğinin sesi Ümmü Gülsüm'ün aşk şarkılarını dinliyordu:

El-Madhi wi gerahou
Illi shouftouh kabli ma tshoufak a'inaih
Omri dhayea' yehsibouh izay a'alaya?
(Inta More-Sen Benim Ömrümsün)

Necati Cumalı'nın bir de Urla'da yaşadığı ev duruyor. Urla, İskele'de ise şair Yorgo Seferis'in çocukluğunu geçirdiği ev:

Dudaklarımda bir hayalet gemi tadı bırakan tütün
ve dümende çarmıha gerilmiş bir deniz kızı, hala güzel.
(Matyos Paskalis Güller Arasında)

Neyzen Tevfik'in de ilk ney derslerini aldığı şehir olan Urla:

Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
"Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us!" dediler...

Oradan Karaburun'a doğru uzanınca 'Şeyh Bedrettin Destanı'na varılır:

Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!

Geri dönelim sokağımıza. 20 dakika yürüyüş mesafesinde Bayramyeri. Nazım "Yaşamak güzel şey be kardeşim" romanını oralarda bir evde saklanırken yazmıştı diye hatırlıyorum. Parti göreviyle İzmir'e yeraltı örgütlenmesi için gelen romanın kahramanı Ahmet (aslında Nazım kendisini anlatır) bir yerinde Nazım'ın şiirini okur:

Emekçiyim
Sevdayım tepeden tırnağa,
Sevda: görmek, düşünmek, anlamak
Sevda: doğan çocuk, yürüyen aydınlık,
Sevda: salıncak kurmak yıldızlara,
Sevda: dökmek çeliği kan ter içinde
Emekçiyim
Sevdayım tepeden tırnağa...

Bayramyeri'nden biraz aşağıda İkiçeşmelik. Eskiizmir'de İsmet İnönü'nün doğduğu bir ev. Bir zamanlar Türk nüfusun yaşadığı en güzel semtlerden. Ama sakinleri de kurtulamazdı salgın hastalıkların kitlesel ölümlerinden, tüm yoksulluğun ve geri kalmışlığın "basit" kitlesel ölümleri. Şimdilerde en fazla Romanlar paylaşıyor benzer bir kaderi Eskiizmir'de. Ama Allah için her şeye rağmen hala Sabahattin Ali'nin "Değirmen" öyküsündeki gibi severler, sevdiler mi:

"Siz sevemezsiniz adaşım, siz, şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler...Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz... Bizler: batı rüzgârı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka Allah tanımayan biz Çingeneler."

Hemen yukarılarda Pagos dağının üstüne kurulu Kadifekale civarında ise Kürt emekçiler yaşıyor şimdi. Onlar da Türk'lerin kaderini paylaşıyor. Midye dolma yemişliğiniz varsa İzmir'de, işte Kadifekale'de yaşayan Mardin'li bir Kürt'ün elinden yemişsinizdir, muhtemelen. Annesi akşamdan sabaha haşlamış ve doldurmuştur midyeleri. Muhtemelen midye tepsisini bitirdiğinde kenara ayrılmış bir torba midyesi de vardır, bilet niyetine son Kadifekale otobüsünün şöförüne verilmek üzere.

Dar ve yokuşlu sokaklarıyla Mardin gibi bir dağın yamacına kurulmuş bir şehir gibidir Kadifekale. Geceleri aşağıya baktığınızda derin ve geniş bir zifiri karanlık ufuktaki zayıf ışıklara kadar uzanır. Mardin'den bakınca Suriye'nin, Kadifekale'den bakınca Karşıyaka'nın ışıklarıdır parlayan arada ha bir karanlık sınır, ha bir deniz 3-5 biradan sonra farketmez:

me can&ecirc cıwan dani r&ecircka welat
dıl&ecirc mejpola gurçık bûne hesın
bo ala rengîn hun werın em besın
(herne peş)

Biz bu genç canımızı ülkemizin yoluna koyduk
Yüreklerimiz çelikleşti artık
Haydi kızıl bayrak için hep beraber gidelim
(ileri)

Dağın arka yüzü Meles çayına bakar, Homeros'un doğduğu rivayet edilen Meles çayı. Fransız şair Lamartine hala çayın kenarında bir dut ağacının gölgesinde İzmir'de tesadüfen karşılaştığı devrimci arkadaşıyla sohbet eder gibidir, 1830 devrimlerinin savurduğu, "Journal de Smyrne"in redaktörü Bay Deschamps. Lamartine 1833 yılının Mayıs'ında ziyaret ettiği İzmir'i günlüğüne yazıyor:

"İzmir, benim bir Doğu şehrinden olan beklentilerimi karşılamaktan çok uzaktı Marsilya'nın Küçük Asya kıyılarındaki bir örneği sadece Paris ve Londra benzeri yaşam süren Avrupalı konsolos ve bankerleri olan büyük, şirin bir ticaret merkezi."

Bizim Arap Marx da - Engels böyle hitap ederdi Marx'a mektuplarında - 1848 devriminin Lamartine'ini şöyle tasvir ediyor:

"Şubat Devriminin kendisiydi yanılsamalarıyla, şiiriyle, hayali içeriğiyle ve tumturaklı sözleriyle, ortak ayaklanmaydı." (Marx, K., Fransa'da Sınıf Mücadeleleri, Almanca aslından ilk çev. E. Özalp, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2009.)

Kadifekale'nin altı, Kemeraltı. Çakırcalı Mehmet Efe'nin kızanlarıyla birlikte Kemaraltı'ndan girişi tüfeklerin, fişeklerin, kamaların ve çizmelerin şakırtıları:

İzmir'in kavakları
Dökülür yaprakları
Bize de derler Çakıcı
Yar fidan boylum
Yakarız konakları

Kemeraltı'nın bir ucu Dervişler Caddesi'nde (şimdi adı Anafartalar Caddesi) İzmir Mevlevihanesi'ne çıkar. Türk Beşleri olarak anılan gruptan ünlü bestecimiz Ahmed Adnan Saygun'un da ziyaretçilerinden olduğu bu mevlevihane, muhtemelen bestelediği "Yunus Emre Oratoryosu"nun esin kaynaklarından biriydi.

Dervişler Caddesi bir de Agora'ya ev sahipliği yapar Roma döneminin akropolisi, eğlence ve alışveriş merkezi. Roma döneminin devrimcilerinden, ilk Hıristiyan önderlerinden Aziz Polikarp'ı 155 yılında Romalı zalimler akropolosin stadyumunda diri diri yakarlar. Adını taşıyan kilise şimdi gizli ve yasak bir bahçeli ev gibi akropolisin aşağılarında sessizce durur.

Deniz kıyısı boyunca kıvrılarak alabildiğine uzanıp giden güzelim cunbalı Levanten evleri, klüp, gazino, otel, sinema ve tiyatrolarıyla Kordon'u buraya sığdırmak çok zor. "Kafe Aman"larda derin bir sızı gibi giderek yükselen ve acılı bir coşkuya dönüşen Rebetik müziğin şarkıları:

min peraseis ap ti geitonia mou
manga mi se ksanado brosta mou
ematha mes to pasalimani
agapas mia mortissa vre alani

trava vre manga kai alani
trava gia to pasalimani
(Trava Re-Manga Ke- Alani)

http://audio.data.kalan.com/Samples/MP3/Samp2762.mp3

Şarkının öyküsünü Muammer Ketencioğlu anlatıyor:

"İzmir'den göçen biri Atina'da gezmeye çıkmış da, senin ne işin var buralarda Türk Tohumu, defol git Paşalimanı'na, sen oralara layıksın diye kovalamışlar."

Türkler şimdi tüm İzmir'e dağılmış, emekçi semtlerinde yine aynı kötü kaderi paylaşıyor.

Ve her gece hayaletler dolaşıyor bu kentte sabahın ilk ışıklarına kadar, öldükleri için değil, huzursuz oldukları için. İster sevgiye ister nefrete dair olsun yarım kalmış bir hesapları olmalı. Her gün sokakları dolduran İzmirliler gibi.

İzmirliler ise gündüz nöbetindeki hayaletler gibi. Yarım kalmış bir hesapları var. Kesin.