“Devrimden Sonra” ve Sinema Zevkimiz

Yo hayır, öyle TV’de göründüğü gibi gergin değilmiş “Devrimden Sonra”nın yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı. Evet en sinir bozucu sorular karşısında bile sakinliğini hep korudu TV’de ama yakından tanıyınca bu sakinliğin aslında gergin bir sakinlik olduğunu hemen anlayıveriyor insan. Aynı kendine güven, aynı olgunluk, aynı hazır cevaplık ve aynı sakinliğe meğer gerçek yaşamda inanılmaz bir sempatiklik eşlik ediyormuş.

Yanılmışız.

Yakından tanımak derken sadece geçtiğimiz Perşembe günü İzmir sinemasındaki akşam seansı sonrası yönetmenin katıldığı bir söyleşiye tanık olmak bile bunun için kesinlikle yeterliydi.

İzmir sineması 70’lerin sonunda Jaws’ı izlediğim sinema en son da 80’lerin sonunda Terminatör’ü izlemek nasip olmuştu. Büyülü bir mabedi daha üçe bölüp küçük soğuk hava depolarına çevirmişler. Sinemanın eski günlerini hatırlatan tek şey neredeyse elinde hala o eski el fenerini taşıyan yer göstericiydi.

Ama beyaz perdeye o eski seslerin eşlik ettiği o eski renkler düşüp hareket etmeye başlayınca soğuk hava deposu tekrar bir mabede dönüşecekmiş haberimiz yokmuş.

Yanılmışız.

***

Doğrusunu söylemek gerekirse fragmanlar filmden beklentilerimi iyice azaltmıştı. Bir o kafa, bir öbür kafanın konuşma sırasına göre ekrana geldiği ağır dizileri veya bağırış çığırış ucuz aksiyon dizilerini hatırlatan fragmanlardan söz ediyorum.

Bu beklentilerimi film vizyona girer girmez dostların yoldaşların burun kıvırmaları takip etti. Bütçe azlığı, zaman darlığı vs. vs. meşrulaştırma mekanizmalarını çalıştırdım durdum kafamda.

Ama öyle çıkmadı film. Basbayağı neredeyse Bertolucci tadında renkler ve geniş plan çekimler, Tavianni Kardeşler tadında bir basıklık duygusu, bir Ettora Scola mizahı, bir Yılmaz Güney burukluğu, Fernando Solanas’ın boş ve hüzünlü sokakları, Lütfi Akad’ın öfkesi…

Yanılmışız.

Anladım ki sinema, müzik, edebiyat, estetik, politika, felsefe vb. her şeyin uzmanı olan “solumuz” doğal olarak bu filmi de beğenmemişti. Ben bayıldım.

Yanılmamışım.

5 dakika izlemeye tahammül edemediğim “Ölümcül Oyunlar”ın yönetmeni Haneke’nin, yetmedi yıllarca aşağılanan “ucuz” Yeşilçam filmlerinden bin beter “Karanlıkta Dans”ın yönetmeni Trier’nin hastası “solumuz” “Devrimden Sonra”yı beğenseydi şaşırırdım.

İşte o Lars von Trier geçenlerde yaptığı faşist açıklamaları nedeniyle Cannes’dan kovulmuş.

Yanılmamışım.