Barosk günler ve Arabek müzik-1

Tek kanalın olduğu günlerde eve giren Hürriyet gazetesinin en sevdiğim eki TV’de 7 Gün dergisiydi. Evet, bir magazin dergisiydi ama merkezinde isminin de işaret ettiği gibi tek bir TV kanalının haftalık yayın akışını ayrıntılı olarak verirdi. Sonra TV kanal sayılarının arttığı yıllardan bugüne dek bir benzerinin yayınlanmadığı bir dergi. Evet şimdi, yeni sayılabilecek bir ‘cenebece-e’ dergi var sanırım ama 30 yıl sonra 30 TV kanalının yayında olduğu bir ülkede yine sadece bir TV kanalının dergisi. Büyük ilerleme!

TV’de 7 Gün yıllarından kalma olacak haftalık bir dergiyken soL’da bir nevi hap gibi olan Ali Mert’in Okumaca-Dinlemece köşesi de en sevdiğim köşelerden birisiydi, sadece kendim de katkı koyduğum için değil. Kitap, müzik ve albüm tanıtım ve eleştirilerini dönüşümlü olarak ayda bir başka bir yazar yazardı. Murat Beşer, Kaan Arslanoğlu, Tolga Binbay ve Ali’ler sırayla yazardık işte.

TV’de 7 Gün yıllarından kalma olacak şimdi soL gazetesinin de en sevdiğim köşelerinden birisi Nevzat hocanın hazırladığı film tanıtım köşesi. İzlemediğim filmler hakkında bilgiler, izlediğim filmler hakkında da acaba Nevzat hoca ne yazmış merakı.

Yanlış hatırlamıyorsam Nevzat hoca ‘Bulut Atlas’ filmi için daha uzun olumlu eleştiriler de içeren bir tanıtım yazısı yazmıştı. Bir hafta sonra bu film hakkında yine soL’da bu kez Cansu hocanın olumsuz yanı ağır basan bir yazısı çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse iki yazıyı da bir filmin iki farklı okunuşunu göstermesi anlamında keyifle okudum.

Daha önce yazmıştım, tartışma kültürümüzün zayıflığı üzerine.

Bedrettin hoca (ne güzel bugünlerde Hacettepe’li devrimci öğrencilerin ellerinde yeniden dönmüş okuluna) yayımını göremediği yazısı, ‘Yurdumuzda Marksçi Yazının Eleştirisi’nde sosyalist olmayan her yapıtın burjuva sanatı diye bir kenara atılamayacağını yazıyordu. Hepsinin ötesinde bir emek ürününe solun emekle ilişkisi anlamında daha farklı yaklaşması, verilmiş olan emeğin hakkının verilmesi gerektiğini söylüyordu.

Yakın zamanda bu kez soL portal’da Müslüm Baba üzerine bir tartışma yaşandı. Nevzat hocamız arabeskin gerici ideolojisi üzerinden Murat hocanın yine soL portaldaki yazısında Müslüm Baba’yı ‘aklamış’ olduğundan yakınıyordu:

‘Müslüm Gürses, nev-i şahsına münhasır, çeşitli olumlu insani özelliklere sahip bir sanatçı da olabilir. Eğer devrimciysek bizi bunlar değil, onun sanatının yarattığı ideolojik etki ilgilendirmelidir.’

Belirli bir sanatın yarattığı ideolojik etkiyi öyle kolayca tespit edemeyeceğimizi düşünüyorum.

Geçtiğimiz aylarda İzmir’de Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde Barok Müzik Günleri adıyla 3 konser verildi. Barok müzik konusunda dünyanın en önemli sanatçıları, İzmir’li sanatçılarla birlikte sahne aldılar. Sadece iki konseri izleyebildim, büyülenerek. Barok çalgıların tınısı Barok müziğin perde düzeni ile birlikte kulaklarımızın çok alışık olmadığı eserleri müthiş bir akustik ortamda yankılattılar. Etkinliğin düzenleyicilerinden de olan İzmir’li erkek bir viola-de-gamba icracısı konserin sonunda tümü kadın olan diğer icracılara seyircilerin önünde şöyle seslendi: ‘Ellerinize sağlık kızlar!’

En azından benim için Nevzat hocanın önerdiği gibi düşünmek mümkün değil demek istiyorum: ‘Bir Barok dönem viola-de-gamba icracısı nev-i şahsına münhasır, maço özelliklere sahip bir sanatçı da olabilir. Eğer devrimciysek bizi bunlar değil, onun sanatının yarattığı ideolojik etki ilgilendirmelidir.’

Arabeskin karşısına Barok müziği koyan yok denirse, aynı sanatçıyı İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda daha çağdaş eserleri kontrabasla çalarken de dinleyebilirler.