Savrulanlar

Ahmet Say'ın “Savrulanlar” başlıklı yazısı 4 Ocak 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Dersim
1937-1938 Hatta 1939

Gazeteci dostum Yalçın Doğan’ın yukarıdaki başlık altında yazdığı kitap, sayfalar çevrildikçe hem bir araştırma kavrayışının getirdiği güveni hem de edebiyatın esintilerini içeriyor. “Araştırma” demek, bir olayı ya da olguyu belgeleriyle ortaya koyarak açık seçik bir sonuca ulaşmak demektir. Sonuç çıkaramadığım belgeler yığınını n’apayım ben? “Dersim” dediğimizde akla gelen, yakın tarihin bir dizi trajik olayı olduğuna göre, ister istemez lanet olası bir acıklı öyküyü içeriyor kitap. Böyle bir öykü, insanoğlu gerçekliğiyle birlikte kaleme alındığında, yazar bir anda “tragedya”nın dikenli öğelerine elleri kanaya kanaya tutunmuş olur. Burada edebiyatın hası vardır. Zaten tragedyaya başka türlü yaklaşılamaz. Yalçın Doğan işte bunu göze alarak önümüze müthiş bir belgesel getiriyor: Keskin bir insanlık acısı kokan, bu acının içimizi yaktığı, giderek yüreğimize oturduğu belgesel bir kitap…

Dersim’le ilgili çok sayıda kitap çıktı günümüze değin. Ne var ki Yalçın Doğan bir “ilk”i gerçekleştirmiş: O yılların Dersim’ine ilişkin resmî yazılar üzerindeki “GİZLİ”liğin kaldırılması üzerine, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ndeki belgeleri gözden geçirerek araştırmacılığın önkoşuluna sağlam yoldan ulaşmış. Böylece, artık gizlisi saklısı kalmayan “Dersim İsyanı” takma adlı trajik olaylar zinciri, su yüzüne çıkan belgelerle apaçık gözler önüne seriliyor. Yazarımız, bu önemli görevi dürüstlükle yerine getirirken alçakgönüllü tavrı elden bırakmayarak şöyle diyor:

“(…) Benim yapmaya çalıştığım, dönemin siyasal gerçeklerini öncesi ve sonrasıyla olduğu gibi ve çok yönlü yansıtmak, o gerçeklerle yüzleşmek. Gizliliği kaldırılan belgeler, Meclis’e yapılan başvurular ve yaşanmış öykülerle birlikte ortaya bir ‘belgesel roman’ çıktı diyebilirim.”
Ama, “Belgesel roman” denince işler biraz karışıyor: “Belgesel” de olsa edebiyatta “roman” formuna yakıştırılan, “romandır” deyip hoş görülebilen kaydırmacalar olabilir. “Bu kitapta da acaba öyle mi?” sorusu aklıma gelmedi değil. Hayır, gerçekleri belgelerle sergileme çabasını gördükçe yazarın iyi niyetini, sağlam kavrayışını anlıyorsunuz. Bu konuda yine alçakgönüllülükle şöyle demiş Yalçın Doğan:

“Bugüne kadar Dersim’le ilgili bilinenlerin yanı sıra, bilinmeyenlerin ağırlık taşımasına özen gösterdim. Özgün ve kaynak bir kitap olmasına çalıştım.”

*Yalçın Doğan’ın bu kitapta “gerçeklerle yüzleşmek” durumunda kaldığını açıklaması, bütün itiraflar gibi içtenlikli ve özverili gözüktü bana. Bunu önemsiyorum. Çünkü bu düzende böyle insanlar azdır, böyle gazeteciler daha da azdır. Peki, bunca acı gerçeği çırılçıplak sergileyen bir kitabın okuru, ne gibi düşünce ve duygulara kapılır acaba? Bu okur eğer önüne konan gerçekleri yadsıyacak kadar önyargılıysa daha ilk sayfalarda kitabı elinden fırlatıp atar. Geçin onları… Ben gerçeği öğrenmek isteyen, bilmediği bir konuya nesnel yaklaşan “meraklı okur”dan bahsediyorum. Doğrusunu isterseniz, Dersim konusunda ben de bu tip bir okurum.

Gerçeği merak ediyorum ve gerçeği öğrenmek istiyorum. Dahası, Kürt değilim, Kürtçü değilim, ama ezilen insandan, ezilen halklardan yana olmak, gerçeği bilmek isteyişime yetiyor. Çünkü emperyalist işgalcileri hep birlikte süpürmüşüz bu vatandan. Yepyeni bir devlet, bir cumhuriyet kurmuşuz. Halkımız yoksulluk ve cahillik içinde. Halkın aydınlanması yolunda birtakım adımlar atmışız. Vatanımızı devletimizi yaşatmak istiyoruz hep birlikte. Üstelik biz, halkın önünde “iyi niyetliler”i temsil ediyoruz çoğunlukla. Ama ya kötü niyetliler de varsa yönetimimizde? İnsanlık düşmanı, halk düşmanı kötü niyetliler? Ama ya kötü niyetlilerin günümüzdeki uzantıları halkımızı kandırmayı sürdürüyorsa hâlâ?

“Kızların kaybolmadığı, bebeklerin süngülenmediği, insanların mağaralara sığınmak zorunda kalmadıkları, bombalanmadıkları, sürgüne gönderilmedikleri, özgür ve korkusuz yaşanan bir dünyayı bizden sonraki kuşaklara bırakabilecek miyiz?

Hep birlikte bu umudu paylaşmak istiyorum.”

Böyle bitiriyor sözü Yalçın Doğan. Bu kitap, en azından “umudu paylaşmak” için okunmalı düşüncesindeyim.