Deniz’ler ve Halit ağabey

On beş günde bir yazmanın olumsuz taraflarından biri de güncel olanı zamanında yansıtmaktan yoksun kalmak. Ama “Denizler”in 42 yıl önce bir 6 Mayıs sabahı, gün ağarmadan idam sehpasında katledilmesi olayı, bütün zamanlar için geçerli bir hatırlamayı içerdiği için, varsın benim yazı da 6 Mayıs günü yayımlanmasın!

Bu gözü kara yurtsever gençleri “Denizler” diye çoğul olarak nitelemek yerindedir. Çünkü, davaya olan inançları, bu yolda bedensel ve ruhsal bütün yaratıcı güçlerini birlikte seferber etmeleri, gösterdikleri dayanışma, özveri, yüreklilik ve mertlik, onları bir bütün olarak görmemizi getirir: “Denizler”dir bu yurtsever gençlerin tarihteki adları.

Denizler’den her birinin doğaldır ki kendine özgü insanî vasıfları vardı. Ama onların içinde en ayırt edici niteliklerden biri, Deniz Gezmiş’in savaşçı karakteriyle birlikte, çok incelikli ve düşünceli bir insan olmasıydı.

12 Mart 1971 darbesinin kültürsüz ve dolayısıyla tutarsız, kişiliksiz yöneticileri, devrimci ve yurtsever 68 Kuşağı’nı ezip geçerek tarihten silmeyi tasarlamışlardı. Ne oldu? Bugün kim hatırlıyor o generallerin adını? Kimler silindi tarihten?

Tam bir doğallıkla Denizler’in avukatlığını üstlenen Halit Ağabey, cuntanın çağdışı niyetlerini sezinlediği için, duruşmalar sürecinde hukuk çerçevesini belirginleştirerek siyasî bir savunma yapmayı yeğlemişti. Bu tür savunmanın içeriği, Denizler’in ortak görüşüyle örtüşen, ileri insanlıktan ödün vermez bir çizgideydi. Ancak, “o sanıklar” ile “o avukat” arasındaki ilişkilerin bir de insanî boyutu vardı ki, bunu Halit Ağabey’den daha iyi başarabilecek başka bir insan düşünemeyiz.

Halit Ağabey’i gözümün önüne getirdikçe engellenemez bir şekilde, birbiri ardı sıra, yüzlerce niteliği aklıma geliyor: İşlek zekâlı, duyarlı, uygar, iyiliksever, erdemli, kararlı, yürekli, güvenilir, sırdaş, onurlu, düşünceye kendi öznel boyutlarını da katan bir “baba”, ya da bir “ağabey”di. Aslında, bütün derdi “insanoğlu”ydu onun. Acaba insanoğlunu kurtaracak yolun sonuna kadar gitse, insanlık adına kendi payına düşen değerlere ulaşabilir miydi?

“Evet!” diyordu Halit Ağabey bu soruya. Böyle düşünmeseydi, Denizler’in idamını, dünyanın bu en zor, en korkunç, en insanlık dışı sahnesini yaşamaya katlanabilir miydi?

Bu nasıl bir görev bilinci, nasıl bir insanlık dayanışması, yoldaşlık, babalık, şefkat duygusu, nasıl kocaman bir yürekti ki, o idam sehpasının karşısında dimdik durabilmişti?

Yukarıdaki soruları cevaplamak zordur. Böyle bir adımı atabilmek için, örtüşen değerlerin yarattığı güce inanmak gerekir. Halit Ağabey işte böyle bir inançla tam tamına yaşadı ve ucuna gelip yaşamdan ayrıldığı günün tarihi, Denizler gibi “6 Mayıs”tı…