Bomboko

1958 yılında, Afrika’nın Kongo adlı her yönden büyük bir sömürge ülkesinde, ilerici bir aydın olan Patrice Lumumba’nın (1925-1961) önderliğinde bağımsızlık mücadelesinin hazırlığı yapılıyordu.

Kongo, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğiyle Belçika’nın ilgisini daha 19. yüzyılda çekmişti. Belçika Kralı II. Leopold (1835-1909), el koyduğu ve adını “Belçika Kongosu” olarak değiştirdiği bu ülkede, insanlık tarihinin en büyük soykırımını yapmıştı. Bu zalim kral, Kongolulara uyguladığı insanlık dışı kitlesel işkencelerle hatırlanır. Onun döneminde Belçikalılar, yerlilerden oluşturduğu “Halk Ordusu” adlı paralı askerleri, yine yerli halka karşı kullanmıştı. Ne var ki, bu askerlerin sıktığı mermilerin boşa gitmediğini kanıtlaması için, kurbanlarının ellerini kesip getirmesi istenmişti. Böyle olunca paralı askerler, yaşayan kişilerin de ellerini kesip götürmüştü. Özetle II. Leopold’un döneminde, “Belçika Kongosu”nun yaklaşık 20-30 milyon olan nüfusu, dokuz milyonun altına düşmüştü. Buna karşılık, özellikle kauçuk, fildişi ve köle ticareti yoluyla Kongo’dan gelen paralar sayesinde Belçika inanılmaz ölçüde zenginleşmiş, başkent Brüksel, anıtsal binalarla donatılmıştı.

Öte yandan, bu insanlık dışı uygulamalar, dünyanın gözünden tabii ki kaçırılamadı. Joseph Conrad ve Mark Twain gibi 19. yüzyılın yürekli hümanist yazarları ve kimi dürüst gazeteciler, Kongo’da olan biteni açığa çıkaran yazılarla Belçika Kralı’nın rezilliklerini gözler önüne serince, 1908 yılında Belçika Parlamentosu II. Leopold’un yetkilerini elinden aldı ama Leopold’a, Kongo’da yaptığı “büyük” fedakarlıklar dolayısıyla “büyük” bir maaş bağlandı. (Burjuva demokrasisi Belçika’da işte böyle işlemişti.)

1958 yılından başlayarak Lumumba, ülkesi Kongo’yu bağımsızlığa kavuşturmak için, “Kongo Ulusal Hareketi”ni örgütlemişti. Ama öyle bir ülkede yaşıyordu ki kabilelerin siyasal geleneğinde ülkeyi sömürgecilere satmak ve bu yolda kendi halkını katletmek gibi eylemler, birtakım hainlerin artık kanına girmişti. Bu gibi kabile kültüründen gelen alçaklar, Lumumba’nın yeni bir ses olarak ilgi uyandırdığını anlayınca hemen harekete geçti. Bunların önderi, Çombe’ydi. Onun yardakçıları arasında Mobutu, Kasavubu ve Bomboko vardı. Fakat onlar da kendi aralarında çıkar kavgasına girişmişti. Öte yandan sağlam bir antiemperyalist olan Lumumba, seçimler sonucunda başbakanlığa gelince Kasavubu hemen bir darbe yaptı! Lumumba kararlıydı, emperyalizmin boyunduruğundan çıkmak üzereyken Kongo’yu bu hainlere bırakamazdı, o da bir karşı darbeyle iktidarı ele geçirdi. Ertesi gün, bu sefer Bomboko bir darbe yaptı. Ötekiler durur mu? Kasavubu, Lumumba, Bomboko sırayla başa geçtiler. Bu iş Arap saçına dönmüştü: Sabah biri darbe yapınca, öğleden sonra öteki iktidarı ele geçiriyor, akşam karanlık basınca onu bir başkası deviriyordu. Dünyanın ve Türkiye’nin radyo ve gazeteleri, Kongo’da birbirini kovalayan darbe haberlerine yetişemiyor, isimleri art arda sıralayıp duruyordu:

“Kasavubu, Lumumba, Bomboko… Lumumba, Kasavubu, Bomboko… Bomboko, Bomboko, Bomboko”!

Sonrası belli: Kabile kültürü, antiemperyalist filizlenmeye üstün geldi: Mobutu ve Bomboko’nun adamları Lumumba’yı kaçırıp öldürdüler ve bu olayı iki ay saklamayı becerdiler. Bütün boyutlarıyla gerçek ne zaman ortaya çıktı, onu da söyleyeyim: Kırk yıl sonra, 2002 yılında ABD hükümeti, CIA’nin Lumumba karşıtlarına para ve politik destek yardımında bulunduğunu, Mobutu’ya ise silah ve askeri destek sağlayarak Lumumba’nın öldürülmesinde rol oynadığını ortaya çıkaran belgeleri açıkladı. (Burjuva demokrasisi ne denli açık yürekliymiş, gördünüz mü?)

“Vay anasına...” diyebilirsiniz benim gibi…

Ama Lumumba’dan başka, bu isimlerden şerefiyle tarihe geçen var mı?