Beethoven üzerine bir deneme

Ahmet Say'ın “Beethoven üzerine bir deneme” başlıklı yazısı 15 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Tarihe eğilmenin anlamı, günümüzü anlayabilmek olduğuna göre (başka ne olabilir?), müzik tarihinde Beethoven gibi binlerce tonluk dev bir anıtı birkaç cümlede anlatabilmem gerektiğini düşünmüşümdür hep. Bu amaçla hep olduğu gibi, onun aşağıdaki sözlerine bu yazımda da yer veriyorum:

“Prens! Sizin asaletiniz doğuşunuzdaki tesadüfe bağlıdır. Oysa ben kişiliğimi kendim oluşturdum. Yeryüzünde yüzlerce prens var, daha binlercesi de gelip geçecek, ama bir tane Beethoven var!”

Evet, Fransız Devrimi sonrasında prensler de kim oluyordu? Şu dünyanın işine bakın: Bu sözlerin söylendiği tarihten günümüze uzanan süreçte gerçekten binlerce prens gelip geçmiş, onları nice krallar, sultanlar, imparatorlar, “Führer”ler, “Duce”ler, “Konsey başkanı” ve daha birçok “despot hıyarağası” izlemiş ama onların hiçbiri ileri insanlık adına iz bırakmamıştır.

Küçük yaşta müziğe başlayan Alman besteci Ludwig van Beethoven (1770-1827) Fransız Devrimi’nin getirdiği düşünce ve uygulamaları soluk soluğa izlemişti. Kısa bir süre Beethoven’e dersler veren Mozart, öğrencisi için şöyle demişti: “Bu çocuğun önünde, bütün dünya ayağa kalkacak!”

Ünlü şair Goethe ise Beethoven’i şöyle anlatmıştır:

“Şimdiye kadar Beethoven gibi içtenliğini enerjisiyle birleştirebilmiş bir sanatçı görmedim. Bu yönüyle, dünyanın karşısında onun nasıl böyle dikilip durduğunu anlıyorum”.

Beethoven’in eserleri, devrim sonrası karanlığa götüren siyasal olayların onu durmaksızın uğraştırdığını gösterir: Burjuvazi, iktidarı ele geçirdikten sonra demokratik kazanımların çoğunu silip atmış, böylece Napolyon diktatörlüğünün temellerini hazırlamıştı.

Napolyon diktatörlüğü, krallık dönemindeki gibi toprak sahibi soyluları değil, büyük banker ve sanayicilerin egemenliğini temsil ediyordu. Bu yeni egemen sınıf, fabrika, mal, hisse senedi ve parasal sermaye sahiplerinden oluşmuştu. Piyasa rekabetinin adı “özgürlük”tü. Topraktan sökülen halk yığınları, artık emek ve becerilerini pazaryerinde satışa sunmakta “özgür”düler!
Avrupa’daki siyasal gelişmeleri yakından izleyen Beethoven, önceleri Napolyon’a değer vermişti. Onun gözünde Napolyon, Fransız Devrimi’nin ilkelerini Avrupa’da yaymaya çalışan bir önderdi. Kendisini antifeodal, demokratik ve hümanist hareketin doğal temsilcisi olarak gören Beethoven, “Eroica” (Kahramanlık) adlı senfoni’sini Napolyon’a ithaf etmiş, ancak Napolyon’un kendisini imparator ilan etmesi üzerine çılgına dönerek şöyle haykırmıştı:

“Artık o da zorbanın teki olup çıkacak!”

Sonra da Eroica’nın ithaf satırlarında yer alan Napolyon’un adını hışımla karalarken kağıt yer yer yırtılmıştır.

Napolyon’un 1815’teki kesin yenilgisini izleyen dönem, Avrupa’da devrim ilkelerinin göz ardı edildiği yıllardır. Viyana, bir yandan din baskısı, sansür ve yasaklar, bir yandan da özgürlükçülerin tutuklanması yüzünden boğucu bir havaya bürünmüştü. Baskılar, aklın ışığını söndürmüş, aklın yerini yoz eğilimler ve batıl inançlara ilgi almıştı. Beethoven bir mektubunda şöyle yazıyordu: “Neredeyse tek başıma yaşıyorum. Sevdiğim her şeyden ayrı yaşamak zorunda bırakıldım.”

Bu yakınma, toplumsal mücadeleden elini eteğini çekmiş bir insanın değil, yaratıcılığı ileri insanlık adına kullanmak isteyen bir sanatçının engellenme karşısındaki ruh durumunu yansıtır. Onun duyduğu acı, gerçek anlamda “toplumsal”dı. Geleceğe yönelik umutları ve insanlığa duyduğu inanç, 1824’te tamamladığı “Korolu Senfoni” olarak bilinen 9. Senfoni’nin son bölümünde coşkuyla ilan edilir: Schiller’in “Neşeye Övgü” adlı şiiri üzerine bestelediği “Bütün insanlar kardeştir”in müziği, son derece yalın, akılda kalabilecek bir ezgiyi içerir. Aslında Beethoven için “mükemmellik”, ilke olarak “yalınlık ve gereklilik” demekti.

Birey olarak Beethoven’in başta gelen sorunu, sağırlığıydı. Bir müzikçinin henüz 25 yaşındayken işitememesinin nasıl bir işkence olduğunu düşünmek bile ürkütücüdür. 9. Senfoni’nin 1824’te ilk seslendirilişinde, eserin sonunda kendisini çılgınca alkışlayan dinleyicilerden haberi yoktu. Orkestra sanatçılarından biri Beethoven’in elinden tutup onu dinleyicilere çevirdiğinde, salondaki bütün insanların ayağa kalkmış, şapkalarını sallayarak çılgınca alkışlıyor olduğunu gördüğü zaman, başarısının onaylandığını anlamıştı: “İnsanlar eşittir, özgürdür, kardeştir!”