Trafik, enflasyon canavarından sonra IŞİD canavarı...

Ankara garındaki patlamanın dramatik öyküleri yayınlanmaya devam ediyor. Daha bir çok öykü de yayınlanacak. Buna şehir efsaneleri de eklenecek kuşkusuz, ama bütün bunlar yaşanan katliamın acısını daha da artıracak, unutulmamasını sağlayacak. Öyle umuyorum.

Patlamanın olduğu yere uzak bir noktada bulunan bir görgü tanığı, patlamayı duyduklarında ürktüklerini, ama yanlarında bulunan bazı kişilerin bunun bir reklam balonunun patlama sesi olduğunu söylemesiyle rahatladıklarını, ardından da ikinci patlamanın geldiğini, dehşeti o zaman fark ettiklerini söylüyor.

Bombanın nasıl patladığını, nasıl ses çıkardığını bilmeyen insanlar için elbette bu geçerli. 1977 1 Mayıs mitingine katılmış biri olarak, ilk silah sesi duyduğumda ne olduğunu anlamamıştım. Silah sesini o güne kadar hiç duymamış biri olarak, sıradan bir ekzoz gürültüsü filan da sanabilirdim, ama çevremdekiler farkındaydı herhalde silah sesi olduğunun bir anda panik başladı. Biri kesekağıdını şişirip patlatsa da panik olacaktı sanki. Herkes bir “tahrik” bekliyordu belki de.

Herkes sağa sola kaçışmaya başladığı anda, alana panzerler de girdi. Belki yüzlerce polis önüne kattığı kalabalığı kovalıyordu. Bu arada sırtıma da bir “job” yedim. Zorlukla kendimi o sıralarda Bosfor Tur’a ait olan, kocaman vitrinli bir büronun içine attım. Ters tarafa koşsam belki bugün yaşamıyor olacaktım.

O sıralarda Türkiye’de yasak olan Costa Gavras’ın “Z” filmi dünyada tartışılıyordu. Film, Yunanistan’daki solcu milletvekili Gregoris Lambrakis’in öldürülmesini ve onun ardından gelen askeri yönetimin hazırlık harekatını, halk hareketlerinin, mitinglerin içine ajan provokatörlerin nasıl sızdığını anlatıyordu. Zaten o olayı soruşturan savcı Christos Sartzetakis de sonradan Yunanistan Cumhurbaşkanı oldu. Ama hiçbir şey karanlık güçlerin Yunanistan’ın karanlık günlere gidişini engelleyemedi. Costa Gavras’ın filmi 1969 yılında Cannes Film Festivali’ne Jüri Özel Ödülü’nü aldı, ama Türkiye’de gösterimi yasaktı.  Biz, İtalyan Kültür Merkezi’ne tıklım tıklım dolup filmi İtalyanca seyretmiştik. Ama herhalde sinema sanatı da böyle bir şey olmalı ki, neredeyse tek kelime anlamadığımız halde, filmi anlamıştık.

Film, Yunanlı yazar Vassilis Vassilikos’un aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanmıştı ve başta Yves Montand olmak üzere, Jean Louis Trintignant ve Irene Papas gibi dönemin en ünlü sinema oyuncuları rol almıştı.

Filmin hemen başında, Fransızca olarak aklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir yazı vardı: “Yaşanan gerçeklerle, ölenin ya da yaşayanın birlikte olduğu olaylarda benzerlikler asla rastlantısal değildir, kasıtlıdır.”

Tam olarak cümle böyle miydi, anımsamıyorum, ama bende bıraktığı izdüşüm aradan kırk yıl geçmesine rağmen bu anlamıyla kaldı.

Şimdi artık internet çağı... Açıp filmi internetten izleyebilir ve Fransızca cümlenin tam çevirisini de yapabilirim, ama beynime kazınan yukarıdaki cümlenin anlamının değişmesinden de korkuyorum açıkçası. Çünkü bence o cümle filmin tam bir özetiydi. Anlamadığım ama izlediğim filmin.

Filmle ilgili bilgiler internetten kolaylıkla sağlanabileceği için filmi özetlemeyeceğim, ama hem izlenmesi hem de filme konu olan “Z” adlı romanın okunması şu sıralarda gerekli, onu önereceğim.

Şu kadarı bile çok önemli: Olayı soruşturan savcı Sartzetakis, Yunan polisinin ve adalet bakanlığı yetkililerinin olayın bir kaza olduğu konusundaki baskılarını dinlemeyerek soruşturma başlatır. Olayın örgütlü bir cinayet olduğunu ortaya çıkarır, polis örgütünün ve askeriyenin üst düzey yetkilileri tanık olarak mahkemeye çağrılır, ama bir süre sonra “derin” devlet devreye girer ve tüm tanıkları tek tek yok eder. Cinayeti ortaya çıkarmak üzere olan bir gazeteci de tutuklanır.

Söylemek veya anlatmak istediğim şudur: Olayın üzerinden 3 gün geçmesine rağmen hala olayda “iki” canlı bomba olduğunu söyleyip de bunu kanıtlayamayan, Suruç bombacısının ağabeyinin bu işi gerçekleştirdiği ve onun da IŞİD üyesi olduğunu söylemekten öteye gidemeyen bir hükümetle, üç gündür konuşmayan, konuşmayı hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’a bırakan bir İçişleri Bakanı ile karşı karşıyayız.

Kim bu olayın sağlıklı şekilde çözüleceğine inanabilir ki? Suruç çözüldü mü, Reyhanlı, Diyarbakır çözüldü mü de bu çözülsün? İki canlı bomba deniyor, birinin Suruç bombacısının ağabeyi olduğu söyleniyor, ikincisi ile ilgili algı oluşturuluyor: Kadın... Yani iki canlı bomba var, biri hakkında ipucu üretiliyor, ikincisi ise kadın... Nasıl oluyor bu? Daha parçaları birleştiremediğiniz bir olayda, canlı bombalardan birinin kadın olduğu yargısı neye dayanılarak çıkartılıyor?

Kimse sormayacak mı bu soruları? Yok mu bu ülkede Sartzetakis gibi bir savcı? Bütün savcılar Zekeriya Öz gibi ocak çökerten savcılar olmak zorunda mı?

Trafik canavarı, enflasyon canavarı gibi sanal bir canavar buldular, IŞİD yapmıştır, yapacak bir şey yok deyip geçiştiriyorlar. 19 IŞİD üyesini tutukladıklarını söylüyorlar, ortada kimse yok.

Uyanın artık ya hu!              

En azından “Z” filmini bir daha izleyin...