Seçim bir değişiklik değil, bilinen bir sonuç

Dünya hızla oligarşik yönetimlerin egemen olduğu yönetim biçimine doğru gidiyor. Dünyanın tüm ülkelerinde seçimler bir şekilde istenilen sonuçların doğacağı şekilde gelişiyor. Kapitalizmin meydanı boş bırakmaya hiç niyeti yok, orası kesin, ama kendi geleceği de tehlikede. Kendisini yok edecek bir kümeleşmeye doğru gidiyor. Tüm dünyayı para idare ediyor ve para da bazı kişilerin, ailelerin elinde. Diğer bütün kesim boğaz tokluğuna yaşamaya çalışıyor. Bazı yerlerde boğaz tokluğu bile lüks kavramına giriyor.

Nüfus artışı büyük bir sıkıntı. Bol nüfus, elindeki malzemeyi mümkün olduğunca çok satmak açısından kapitalist sermayenin işine geliyor, ama bir başka sorun da gıda sorunu. Artık dünya bu nüfusu kaldıramayacağının alarmını vermeye başladı. GDO denemeleriyle insanları bir süre daha ayakta tutabilmek belki mümkün oldu, ama kısa sürede onun da çözüm olmadığı ortaya çıktı. Geriye, hiç gayta çıkarmayan, bir seferde alındığında bütün gün tüm gıdanızı giderecek haplar bölümüne geldi. Henüz bunu kabul ettirmek mümkün değil dünyaya, ama bir süre sonra açlık o kadar vahşileşecek ki, insanlar balık yeme zevkini bir kenara koyup, balık hapı içmeye başlayacaklar.

Ama bunun da yeterli olmadığını biliyor sermaye sahipleri. Nüfus artışı, yerleşim, ulaşım ve benzeri bir çok şeyi kitliyor. O halde bölgesel savaşlar hızlandırılmalı ve bol insan ölümleri yaratılmalı. Zaten insan diye görmediği bir güruhu kolayca gözden çıkarabilir büyük sermaye ve mal satışında daralmaya gider, ihtiyaç kadar üretir ve fiyat artışını sağlar. Böylelikle sermayesinde büyük kayıp olmaz ve kendi geleceğini de garantiye alır.

Seçimler artık bu niyet ve hedefle gerçekleştiriliyor. Kim iktidarda kalacak, kim daha çok sermaye karşısında taviz verecek ve kim alabildiğine acımasız olacak? Sonuçlarını değiştiremeyeceğimiz seçimleri ardı ardına yaşıyoruz ve sonuçta şans oyunlarında kaybeden, zaten kazanma şansı da hiç olmayan vatandaşlar gibi bir sonraki seçimi bekliyoruz.

Diyeceğim o ki, 7 Haziran seçimleri göstermelik bir seçimdir ve Türkiye’nin kaderinde büyük değişiklikler yaratacağı iddiası tamamen safsatadır. Ortada bir oyun var ve bizden de bu oyuna oylarımızla katılmamız isteniyor.

Dünyada “devrim” dönemi geçti. Para öylesine büyük bir güç haline geldi ki, neyi gösterirseniz anında satın alabilme şansı var ve hemen de satın alıyor. Devrim mi yapacaksınız, “bir dakika müsaade, eğer devrim yapacaksanız size yardımcı olalım. Bizim işimiz zaten devrim yapmak,” diye elinizden oyuncağınızı alıyorlar.

Rusya’da büyük köylü ayaklanmaları olduğunda, ne Çarlık böylesine güçlü bir sermayeye sahipti ne de birkaç zengin aileden başka devasa servetleri elinde bulunduran lobiler oluşmuştu.

Fransız devriminde de sermayenin varlığından hiç söz edilemedi. Büyük ayaklanmayı engelleyebilecek bir parasal güç yoktu. O yüzden züürtleşen Fransa yeniden İmparatorluğu seçti ve Moskova üzerine yürüdü. Sömürgelerden gelen kaynaklar yeterince ülkeleri besleyemiyordu, zira taşıma maliyetleri de artmıştı. Üstelik hammaddelerin geldiği ülkeler de artık kendi bağımsızlıklarını ister hale gelmişlerdi.

Günümüzde ise para her şeyin üzerinde bir güç ve onsuz adım atmanız mümkün değil. Düşünün ki bir ülke, 13 yıldır üretim yapmadan sıcak para ile varlığını sürdürüyor. Bu sürdürülebilir mi daha fazla, elbette hayır. Zira bir süre sonra büyük sermaye verdiği paraları faiziyle almaya kalkacaktır. O zaman çöküş başlayacak deniyor, ama yine de çöküş filan başlamaz. Sadece yoksulluk, tarihte olmadığı kadar büyük boyutlara ulaşır ve oligarşik yönetim de bundan faydalanır.

Artık kavramların tamamen içinin boşaltıldığı 21. yüzyılda demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, adalet vb. gibi sözcüklerin hiçbir anlamı yok. Sizin adınıza birileri bunları düzenliyor, kendi gidiş yolu üzerinde harcıyor ve dönüp size kavram dersi veriyor. Daha önceleri kapitalizm öyle kıskanç, öyle cimriydi ki, asla paylaşmaya yanaşmıyordu. Şimdi akıllandı. Lobiler kendi aralarında paslaşarak kârı paylaşmaya başladılar. Daha da önemlisi, kendi varlıklarını ayakta tutabilmek için avuçlarında sıkı sıkı tuttukları paralarını hafif gevşettiler. Bir rahatlama yarattılar. Keynezyen yaklaşımla, eline geçen paraları harcayacağını bildikleri “halk” diye küçümsenen kesimin yeni harcamalar yapacağından emindiler. Nitekim öyle de oldu. Sadece telefon piyasasını düşünün yeter.

Kısa dönemde bu kıskaçtan kurtuluş yok gibi. Dediğim gibi, devrimler dönemi şimdilik kapandı. Elbette açılacak bir yoldur. Bireyler yaşama haklarını korumak adına artık örgütlenemez, hatta bir araya gelemez oldular. Şansılarsa 70-80 yılla sınırlı ömürlerini artık toplumsal mücadele, geleceğin toplumu, sosyalizm, komünizm, anarşizm gibi projelerle geçirmeye hiç niyetli değiller.

Çünkü, attıkları her adım, karşı taraf tarafından hemen satın alınıyor.

Para suyunu çekene kadar sermaye kesiminde, bu böyle gidecek gibi. Para nasıl suyunu çeker, derseniz, tek ihtimal var: Paylaşıma gitmek.

İnandırıcı mı?