Her yönden sıkıştırılma, patlamayı getirir

Oğlum Ali Berk İdil ile Türkiye’deki seçim sistemini tartıştık geçen gün telefonda. Hem de uzun uzun tartıştık. Onun iddiası uygulanan seçim sisteminin adil ve en iyi seçim sistemlerinden biri olduğu, benim itirazım ise barajın yüzde on olmasıydı. İkimiz de kendi alanımızda konuştuğumuzdan, anlaşamadık. Ben seçim sistemine itiraz etmiyordum, baraja itiraz ediyordum. O ise barajın doğru olmadığını söylüyor ama sistemi savunuyordu.

Şu noktada iyice kilitlendik: A partisi seçime örgütlenip girme hakkını kazanıyor. Diyelim ki Z kentinde çok büyük oy potansiyeli var (HDP’nin Diyarbakır’da olduğu gibi örneğin), Z kentinde yüzde 85 oy kazanıyor, ama Türkiye genelinde barajı aşamadığı için Z kentinden tek bir milletvekili bile çıkaramıyor, bunun neresi adil?

Ali Berk de diyor ki, “bu konuda haklı olabilirsin, adaletsizlik de söz konusu belki, ama sonuçta bu Türkiye genelindeki B partisinin oy oranını değiştirmeyecektir.”

Evet, değiştirmeyecektir, ama TBMM’nin adaletsiz bir şekilde temsiline yol açacaktır. A partisinin ezici çoğunlukla aldığı Z ilindeki tüm milletvekilleri B partisine aktarılacak.

Uzatmayayım, sonunda 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi (TİP) TBMM’ye 15 milletvekili sokmayı başarmıştı ve Meclis’in rengi o sıralarda nasıl da değişmişti? Hatırlayanlar bilir, Çetin Altan, Behice Boran, Sadun Aren gibi donanımlı vekiller, muktedir olanlara her gün Meclis’in tabanını öptürüyordu. Okullarda “muhalefet” dersi olacak bir direniş gösteriyorlardı.

Çin seddi, yabancı düşman işgalini engellemek için kurulmuştu, ama yine de Çin’i korumaya yetmedi. Baraj bu demek aslında: Benim hegemonyamı sarsacak, sallayacak her türlü şey elinde mevcut, ama ben buna öyle bir ket vururum ki, senin ayağa kalkman imkansızlaşır.

Kenan Evren ve dört atlısı bunu düşünerek seçimdeki barajı yüzde ona çektiler ve Anayasa’yı baştan aşağı değiştirmeyi kafasına koymuş olan AKP, seçim barajıyla ilgili parmağını bile oynatmıyor. Muhalefet partilerinin de işine geliyor elbette seçim barajı, onlar da seslerini çıkarmıyorlar. Küçük küçük onlarca parti çıkması AKP’nin işine geliyor, hepsi yüzde onun altında oy aldığı sürece, AKP iktidarını daha da güçlendirecek. Bu yüzden seçimlerde yüzde 3 oy alan partiye hazine yardımı yapılması kararı aldılar. Kurun partilerinizi, yüzde onun altında kaldığınız sürece benim işime yararsınız, mantığıydı bu.

Bu arada, internet ile ilgili yasa dün gece saat 00.00 itibariyle yürürlüğe girmiş durumda. Aldığım duyumlara ve bilgilere göre yasa tamamen “faşist” bir uygulamaları gündeme getiriyor ve insanların özel hayatına dalıyor. Örneğin, kimseyi ilgilendirmediği halde, pornografik içerikli film veya videoları izleyenlere bin 500 liradan başlayan cezalar gelecek. Bazı oyunları indirmek de bin liraya kadar cezalı. Korsan oyunlar da cezaya tabi. Oyunlarda bile olsa, PKK’ya yönelik destek imasında bulunanlar da para cezasına çarptırılacak. Oyun oynayabilmeniz için yaş sınırı getirilecek. Haber siteleri eğer uygun görülmezse sansüre uğrayacak, haber sitelerine gerekli görüldüğünde beş bin TL’ye varan cezalar kesilebilecek.

Daha da korkunç olanı, sosyal medya diye adlandırılan Facebook, Twitter gibi sitelerdeki tüm yazışmalar, görüşmeler kayıt altına alınacak.

Baraj, seçim sistemi, yeni partiler ve yaklaşan seçim heyecanı derken, iktidar çemberi giderek daraltıyor ve insanları daha fazla AVM ziyaretlerine zorluyor. Evinizde bile size sunulan internet özgürlüğünü kullanamayacak hale geldiğinizde, bunu neyle kapatabileceğiniz sorusunu: AVM’lerle diye toparlıyor. Doğrudan yapmıyor bunu, ama düşünün ki labirente koyduğunuz bir fare için iki çıkış vardır: Biri girdiği nokta, diğeri ise gerçekten çıkması gerektiği nokta. Halka yapılan bu: Çıkış noktasını da kapatıyorsunuz labirentin ve geriye bir tek, girdiğiniz noktadan yeniden çıkma şansı kalıyor.

Umarım Türkiye nereye gittiğinin farkında olacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan seçim barajından tutun da, ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde uygulanan özel hayata müdahaleyi birden yaşıyoruz.

Kaldırılabilir mi?

Göreceğiz.