Ekim Devrimi'ne giden yolda ufak bir gezinti

17 Ekim Sovyet Devrimi yetmiş yıl gibi kısa bir dönem hayat buldu, ama dünyaya şunu öğretti: Demek ki olabiliyormuş.

Rasputin’in büyük Ekim Devrimi’ne giden yolda çok etkili olduğu söylenir. Ama işi yalnızca Rasputin ile açıklamaya kalkmak, devrimin önderlerine büyük saygısızlık olacaktır elbette. Asıl devrime giden yolu açan etken 1916 yılı Eylül-Ekim aylarındaki grevlerdir.

1916 yılının Eylül ayında Petrograd’ın bütün fabrikaları greve gitmişti. Renault fabrikasındaki işçiler bu greve katılmayı reddedince, diğer işçiler onları zorlamışlardı. Grevciler, “kahrolsun Fransızlar!” diye bağırıyorlardı. Polis başa çıkamayınca askeri birlikler yardıma çağrılmış, onlar da grevcilerden yana tavır koyup, polise ateş açınca işler iyice karışmıştı.

Eylül sonunda grevdeki işçiler Petrograd Bolşevik Komitesi’nin çağrısına uyarak bir dayanışma grevi gerçekleştirmiş ve savaş aleyhtarı hareketlerden dolayı mahkemeye verilen yaklaşık yirmi denizci subayını haklı bulduklarını açıklamışlardı. Mahkemenin başladığı gün grevler had safhaya çıkmıştı. Grevler 14 eyalete birden sıçrayınca hükumet lokavt uygulamasını kaldırmak zorunda kalmıştı.

1917 yılına girirldiğinde Rusya’nın durumu eksiğiyle, gediğiyle buydu. 1916 kışı çok çetin geçtiğinden, yoksulluğun ve çaresizliğin de artmasına neden olmuş, 1917 yılının rengini de değiştirmişti. Sokak çatışmaları beklentisi vardı. Devrim ise kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu.

Aynı yılın başlarında Çar II. Nikola başkent Petrograd’daydı. Rasputin’in öldürülmesi sarayı, özellikle de Çariçe’yi allak bullak etmişti.

1905’te, Rahip Gapon önderliğinde Çar’ın Kışlık Sarayı’na yapılan silahsız yürüyüş ve askerlerin bu silahsız kalabalığa ateş açması hiç unutulmamıştı. 9 Ocak 1917’de, yani tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olayın yıldönümü nedeniyle gösteriler yapılmasına karar verildi. Bunu haber alan hükumet, tutuklamalara başladı. Tutuklamalar, gösterilerin yeterince etkili olmasını engelledi belki, ama hemen ardından Duma’nın açılacağı 14 Şubat tarihinde işçiler yeniden hareketlendi. Aynı ayın sonunda işçi liderlerinin evleri basıldı ve liderler tutuklandı. Bunun üzerine işçiler yeniden ayaklandılar.

Kısacası Rusya kaynıyordu.

18 Şubat’ta başkentin en büyük fabrikalarından birinde işçiler greve gitti. 23 Şubat’ta, tekstil fabrikalarındaki kadın işçilerin grevi başladı. Aynı gün öğleden sonra Petrograd merkezine doğru büyük bir yürüyüş düzenlendi. Polisin açtığı ateş sonucu bir kadın işçi öldü.

Ülkenin hemen her yerinde fabrikalar greve gidiyordu ve bunu önlemek hükumetin elinden gelmiyordu. Artık lokavt da bir işe yaramıyor, bütün üretimi durdurma tehdidinde olan işçilerin önünde kimse duramıyordu. Polis önlemi yetersiz kalıyordu. Asker ise daha çok işçiden yana tavır koyuyordu.

26 Şubat’a gelindiğinde ülkedeki işçilerin yüzde 80’i greve katılmış durumdaydı ve öğrenciler de eylemlere destek oluyordu. Kızıl bayrak taşıyan gruplar “Marseillaise”i söyleyerek kentlerin merkezine akıyordu.

Olaylardan haberdar olan Çar II. Nikola, karargâhından çektiği telgrafta, “Bu çeşit hareketlerin hemen yarın sona erdirilmesini istiyorum,” diye emir veriyordu. Okrana, yani Rus Gizli Servisi gece yarısı Bolşevik Komitesini bastı ve ele başlarını tutukladı. Bütün bu önlemlere rağmen Çarın emri yerine getirilemiyordu bir türlü.

Aynı gece Çar anı defterine, “Saat 10’da kiliseye gittim. Öğle yemeğinde birçok yabancı konuğum vardı. Oğlum Aleks’e bir mektup yazdım. Çok gergindim. Çay saatinin ardından biraz kitap okudum. Akşam yemeğinden önce de senatör Tregulov’u kabul ettim. Biraz domino oynadık” yazmıştı.

Çar tam anlamıyla şaşkındı. Olayları çözemiyor, gidişin vehametini kestiremiyordu. Yine aynı gece Çar, Duma’yı topladı. Her taraftan ayaklanma ve grevlerle ilgili telgraflar yağıyordu, ama Çar bir türlü kafasını toparlayamıyor, nasıl müdahale etmesi gerektiğini kestiremiyordu.

27 Şubat’a gelindiğinde artık geri dönülmez bir yola girilmişti. Öğleye doğru İçişleri ve Adalet bakanlıkları ateşe verilmişti. Polis merkezleri ve emniyet genel müdürlüğü basılmıştı. Hapishanelerdeki mahkumlar bir bir serbest bırakılıyordu. Öğleden sonra beklenen haber geldi: Çar hükumeti istifa etmişti.

Devrime adım adım böyle gidildi.