Durum daha da vahimleşiyor

Uzun süre sonra bir gazetede yazdığım ilk köşe yazım, bu yüzden biraz da zor bir yazı. İlk yazılar hep zordur, sıkıntılıdır, zahmetlidir. Heyecanıma verin lütfen...

Türkiye karanlık bir tünelden geçiyor ve biz de trenin içindeyiz. Pandora’nın “ayakkabı kutusu” açıldı ve bazı kötülükler, yolsuzluklar ortaya çıktı, ama bu bizi sevindirmemeli. Bunun ortaya çıkmasına neden olan güçler arasındaki kavga daha da endişelendirmeli. Bir diktatörlüğün alaşağı edilmesine başka bir diktatör karar veriyorsa, durum vahimdir.

Ahmet Müfit anlatmıştı, adamın biri bir hırdavatçıya gider ve tek ucu b..lu değnek ister, adam da ona şu yanıtı verir: “Takım bozamıyoruz efendim.”
Türkiye bu durumda.

Muhalefetteki partiler göbeklerinden iktidara bağlı ve tam bir Stockholm sendromu yaşıyorlar. AKP’yi ve icraatlarını eleştirmemek üzere yemin etmiş gibiler. Yolsuzluk ortalığa saçıldıktan ancak 2 gün sonra Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de suya sabuna dokunmayan bir açıklama yaptılar. Dün Kılıçdaroğlu bir şeyler söylemeye başladı, tam altı gün sonra.Sokaktaki insanlar bile daha öfkeli, daha sorgucu.

Bunlar, Türkiye’nin yeni bir “sol” anlayışa ihtiyacı olduğunun açık kanıtıdır. CHP’nin merkez sağa kayması gözle görülür biçimde gerçekleşiyor ve kimse de buna itiraz etmiyor. Etmiyor, zira 1980 faşist darbesinden sonra toplum susturuldu. Hala onun izleri var.

Ama bir anda Haziran Direnişi gerçekleşti. Dikkat ederseniz, Erdoğan ve ekibi, son yolsuzluk olayını da Gezi olayıyla ilişkilendiriyor. Gezi Direnişi’nde diktatörlüğe karşı çıkış vardı.

Değil Türkiye, dünya tarihine damgasını vuran Haziran Direnişi, hükümeti temelinden sarstı ve yandaş kalemler Başbakan’dan “daha ılımlı” davranması ricasında bulundular. Ama Erdoğan asla buna yanaşmadı ve çocuklarımızı öldüren polisler için “destan yazdılar” dedi. Şimdi aynı polisler başının belası oldu, görevden alıyor.

Bunlar bilinen şeyler. Bilinmeyen ise şu: Gerçekleşen operasyonlar Türkiye’nin daha sağlıklı bir demokrasiye gitmesi için döşenen tuğlalar değil. Güç kavgası iki “sağcı” görüş arasında oluyor ve bizler etkisiz elemanlar durumuna düşürülüyoruz. Kişisel olarak müdahale etme şansımız yok. İzlemek ve kimin galip geleceği üzerine bahisler oynamaktan başka şans da bırakılmıyor. O yüzden örgütlü bir mücadele şart.

İlk toplantısını müthiş bir coşkuyla gerçekleştiren Sol Cephe umut kapısı oldu. Kendini daha iyi anlattığı sürece de bu umut artarak çoğalacak.
Türkiye’nin sola ihtiyacı var.

Sosyal demokrasi denilen aldatmacanın küresel sermayenin uydurduğu bir yönetim biçimi olduğunu artık herkesin görmesi gerekiyor: Hem sosyalist olacaksınız hem de liberal ekonomi uygulayacaksınız. Bu ancak Kuzey Avrupa ülkeleri için, yani milli geliri 40 bin doların üzerindeki ülkeler için geçerli olabilir, bizim gibiler için değil.

Sosyal demokrasi, demokratik sol veya başka isimlerle karşımıza çıkarılan siyasi anlayış Türkiye’de gerçek solun gelişmesinde hep bir engeldi, bunu kırmak gerekiyor.

Asgari müşterekte buluşulması zaman da alabilir, böyle de düşünülebilir, ama ilk müdahale faşist bir yönetimden kurtulma müdahalesi olduğundan, asgari müşterekler ertelenecektir.

Hükümetin paniği ortada. Suçlu psikolojisiyle hareket ediyorlar. Son kararla, gazetecilerin Emniyet Genel Müdürlüğü veya il emniyet müdürlüklerine girmesi yasaklandı. Görevden almalar, yer değişirmeler, adli kolluk görevini ortadan kaldırma... Ardı ardına yeni yönetmeliklerle suçunu örtmeye çalışan bir hükümetle karşı karşıyayız.

Bunu mevcut muhalefet partileri çözemez. Türkiye’ye bir sol gerekti, artık var.