Bu bir veda değil, yeniden uyanıştır böyle biline

Türkiye’deki solun kaderi herhalde...

Kadere zerre kadar inanmayan insanların bile aklına “mistik” çaresizlik sokan bir açmaz bu.

1981 yılının fırtınalı ayları. Varlık Özmenek’in önderliğinde Bilim ve Sanat dergisi yayınlandı. İki veya daha fazla kişinin bir araya gelmesinin bile
suç sayıldığı böylesine büyük faşist bir baskı altında, aralarında Aykut Göker, Oğuz Oyan, rahmetli Özcan Kesgeç, İlhan Alkan, Raşit Kaya, rahmetli M.Tali Öngören, Ali Rıza Aydın, rahmetli Aziz Çalışlar, Yılmaz Onay ve daha onlarca aydının başlattığı Bilim ve Sanat hareketi, o dönemin çok önemli bir görevini üstlenmişti: Faşizme karşı direnmek.

Müthiş ilgi görmüştü dergi ve herkesin sustuğu bir dönemde avazı çıktığı kadar çığlık atıyordu. Bir kilometre taşıydı. 99 sayı çıktıktan sonra, yazı kurulu
toplandı ve artık okur sayısı ile yazar sayısı eşitlenen Bilim ve Sanat dergisinin yayın hayatına son verme kararı aldı.

Zor bir gündü. Artık Kenan Evren dönemi görüntüde de olsa kapanmış, güya Türkiye demokratik bir sürece girmiş ve halkı bağlayan zincirler gevşetilmişti.
Birden ortalığı onlarca dergi, gazete ve yayın kapladı. Hepsi artık “yüreklenmişti” ve ardı ardına piyasayı kaplıyordu.

Bilim ve Sanat dergisi ise, ulusal dağıtımın baskısı karşısında daha fazla direnememiş, faşist askeri dönemde dik durmayı becerebilen dergi ve çalışanları, güya sivil yönetimde kapitalizmin “çoğalt-yoket” taktiği karşısında çaresiz kalmıştı.

Yine bir dramın eşiğinde, sanırım günlük Sol gazetede son yazımı yazıyorum.

Artık gazetenin devam etmeyeceği kararını zaten ön sayfalarda okuyacaksınız.Nedenleri çok, ama temelde tek bir neden var: Türkiye’nin henüz “soldan uyanmaya” hazır olmadığı. Bu, dünya üzerinde elbette bir tek bizim başımıza gelmiyor. Bu örgütlü bir mücadele olarak yaygınlaşacak ve mutlaka Bilim ve Sanat’ın bayrağı yere düştüğünde birileri alıp onu daha ileri götürmeye nasıl çalıştıysa, Sol gazetesinin bayrağı da daha ileri taşınacak. Bundan kaçış yok. Devrim ne yazık ki sabahtan akşama gelmiyor bir ülkeye. Unutmayın ki,

Dekabristler ayaklandıktan neredeyse yüz yıl sonra büyük Sovyet Devrimi gerçekleşmişti. Vahşi kapitalizmin dört nala tüm dünyada at koşturduğu bir dünyada, 70 yıl dayanabilen Sovyet Devrimi insanlığa “aslında bir şeyler yapılabilir” eylemini kanıtlamıştı.

Sol gazetesi de aynı amaçla yola çıktı. Hızlı değil belki, ama etkili bir muhalefet çemberi oluşturmak ve çemberin çapını giderek genişletmek... Ama olmadı.

Haftalık gazete olarak devam etme kararı alınacaktır muhtemelen, ama bu bitişin başlangıcıdır, kendimizi kandırmanın anlamı yok.

Sol Portal olarak etkinliğini sürdürmeye devam edecek Sol gazete, ki bence en büyük umut da orada. Haftalık gazete olmasından çok daha önemlisi,
portala verilecek ağırlıktır. Dünya artık “sosyal medyaya” hızla dönüşüyor. İnsanlar, sadece ve sadece bir alışkanlık gereği günlük gazete alma ihtiyacı duyuyor.

Bu, daktilosunu bırakmayan “eski” gazetecilerin bir türlü bilgisayara geçememesi gibi bir süreç. Sonunda herkes internet medyasına başvurmak ve her şeyi oradan sorgulamak zorunda kalacak.

Kağıdın insanın burnunu sızlatan o müthiş kokusu yavaşça yerini yeni alınmış bir buzdolabı kokusuna bırakacak, kaçınılmaz.

Gazeteyi kendinden uzak tutmakta özen gösteren herkese Sol portalı desteklemeye davet ediyorum. Haber alma özgürlüğünü sinek avlar gibi tek tek ele geçiren muktedirler, kapanan her gazetenin bir sosyal güç olarak yeniden doğuşunu engelleyemeyecekler. Türkiye her açıdan makas değiştiriyor.

Gazete tirajlarına bakarak Türkiye’nin siyasi haritasını çizme olanağı yok elbette, hatta imkansız. Okuma alışkanlığının giderek azaldığı bu kaos döneminde başta Gezi direnişini yaşamış 8 milyon insan olmak üzere, tüm toplumun kendini artık sosyal medyaya kanalize edeceği çok açık.

Örgütlenmenin tek açık kapısı sosyal medya şu aşamada. Nasıl ki 19. yüzyılda, geçtiğimiz yüzyılın üç çeyreğinde şiirler, öyküler elden ele dolaşarak
insanlara ulaşıyorsa, şimdi de tüm kirliliğine, yönlendirme çabasına rağmen internet medyası ağırlığını gösteriyor, muktedirler ne yaparlarsa yapsınlar çare bulamıyorlar.

Bugün grup toplantıları vardı ve Bülent Arınç’ın verdiği ipucuna göre, Güneydoğu’da güvenlik güçlerinin ne yapacağıyla ilgili Tayyip Erdoğan’ın önemli
açıklamalar yapacağını belirtmişti. Yazımı da buna göre şekillendirmeyi düşünüyordum açıkçası.

Önemi kalmadı. Tahmin etmenin mümkün olduğu bir “uçuk” gündem saptırmasını yorumlamaya çalışmaklabir ömür tükettik, bir eksik bir fazla,
önemsiz.

Gün, yeniden umutlanma günüdür.

Başka ortamlarda yeniden buluşmak dileğiyle.