Usta…

Yaşasaydı 110 yaşında olacaktı.

Yaşasaydı, her şeyi ve herkesi satın alabileceğini zanneden iktidarların Dolmabahçe davetlerine, Çankaya sofralarına nasıl da gidilmeyeceğini, gidilmemesi gerektiğini o emek düşmanı, halk düşmanı, sanat düşmanı, aydın düşmanı, akıl düşmanı egemenlerden nasıl da ödüller ve ulufeler alınmayacağını, alınmaması gerektiğini “dosta düşmana” gösterecekti.

Yaşasaydı, sanat ne demek, sanatçı ne demek, aydın ne demek, şiir ne demek, yazı ne demek, kalem ne demek, emek ne demek, erdem ne demek, tavır ne demek, duruş ne demek, omurga ne demek, çile ne demek, sabır ne demek, kararlılık ne demek, hepimize yeniden ve yeniden öğretecekti.
Yaşasaydı, Türkçenin en güzel şiirlerini yazmaya devam edecekti haksızlıklara, adaletsizliklere, vicdansızlıklara, densizliklere, küstahlıklara karşı nasıl durulacağını, aynı zamanda bu duruşun şiir yazarak nasıl gerçekleşeceğini harf harf, sözcük sözcük, dize dize, cümle cümle kanıtlayacaktı.

Yaşasaydı, Adnan Bey’e korkusuzca haykırdıklarını Tayyip Bey’e de haykıracaktı. Kore’ye asker gönderenler için yazdıklarını, memleketi “taşeron emperyalist” haline getirenler için de yazacaktı.

Yaşasaydı, en güzel aşk şiirlerini yazmayı da sürdürecekti. Her şey gibi aşkların da ticarileştiği, derinliksizleştirildiği, hissizleştirildiği bir dünyada en güzel aşk şiirlerini… Kalplerin sevgisizlikle felce, yüreklerinse korkuyla dumura uğratıldığı bu dünyada, aşkın bir yürek işi olduğunu tüm kalbiyle savunacaktı.

Yaşasaydı, ahde vefa nedir, dostluk nedir, arkadaşlık nedir, yoldaşlık nedir, paylaşmak nedir, sahicilik nedir, onur nedir, hepimize bir daha ve bir daha öğretecekti.

Ama emin olun ki dostlar… İnanın ki yaşıyor o. Aramızda. İçimizde. Masamızda. Çantamızda. Rafımızda. Dergimizde. Kitabımızda. Ekranımızda. Perdemizde. Sahnemizde. Sokağımızda. Yolumuzda. Yordamımızda. Ama en önemlisi yüreğimizde.

Şair duruşuyla, sanatçı kimliğiyle, komünist tavrıyla, geleceğe inancıyla boyun eğmeden yaşıyor. Tarihimiz boyun eğmeyenlerle dopdoludur kuşkusuz ama o bize boyun eğmemenin şiirini yazmıştır şiirini. Şiirin yazmanın, şair kalmanın ancak ve ancak boyun eğmeden becerilebileceğini kanıtlamıştır.
Bırakın boyun eğmeyi, kafa tutmanın da bir sanat, hem de incelikli bir sanat olduğunu ispatlamıştır.

Çünkü Usta’dır o.

***

Bunca lafı şundan yazdım:

Biz 15 Ocak’ta Usta’nın doğum gününü kutluyoruz. 3 Haziran 1963’te kaybettiğimiz için onu, genellikle 3 Haziranlarda anılır Usta. Tamam, anılsın, kabulümüz. Ama doğum gününü de unutmamak lazım. Doğumdur çünkü Usta. Umut olduğu için doğumdur. Gelecek olduğu için doğumdur. İnanç olduğu için doğumdur. 3 Haziranlarda analım, ama 15 Ocaklarda yeniden doğalım.

İşte biz de bu inançla Manisa’da anıyoruz Usta’yı. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ve Gediz edebiyat dergisi işbirliğiyle bir adım attık. Dedik ki, bu yıl 15 Ocak’ta ona umuda, doğuma, aydınlığa, geleceğe layık olmaya çalışalım, analım Usta’yı. Programı kotarırken yüreğimden süzülenleri de buraya not düşeyim dedim. Bilmem iyi mi ettim…

***

Emek düşmanlığında, işçi düşmanlığında, halk düşmanlığında, heykel düşmanlığında, sanat düşmanlığında, öğrenci düşmanlığında, bilim düşmanlığında ustalık dönemini ilan eden “usta müsveddelerine” karşı… Yapı nedir, duvar nedir, tuğla nedir, harç nedir, sabır nedir, emek ne nedir öğretmeyi sürdürüyor: O bize ustalık etmeye devam ediyor.

İyi ki doğdun Usta…

110’uncu yaşın kutlu olsun Nâzım Usta.

[email protected]