Sıkıldım bu şehirden…

KENTİN SESİ-MANİSA Yazıları

Bugün burada ben yazmayacağım.

Çünkü…

Ağır, kasvetli, insanın omuzlarına yük gibi binen bir hava var bu şehirde…

İnsanı yabancılaştırıcı, uzaklaştırıcı, içe kapanışlarla bezginleştirici bir şeyler var.

Manisa’da…

Bunaltıcı, bungun, sıkıcı…

Kentin ağababalarından sıkıldım. Birbirini ağırlayan körlerle sağırlardan sıkıldım. Onlara çanak tutan “majestelerinin gazetelerinden” sıkıldım. Kör muhalefetten, sağır partilerden, dilsiz gazetecilerden sıkıldım.

Perdesiz sinema, çıkmayan dergi, açılmayan sergi…

Yazmayan kalem, okunmayan kitap, yağmayan yağmur…

Absürd bir atmosfer var bu şehirde…

Ionesco’yu, Beckett’i mezarında ters döndürecek gelişmelere sahne oluyor bu şehir…

Ağır bir hava var bu şehrin üstünde.

Nâzım Hikmet’in “Kerem Gibi” adlı şiirinde yazdığı gibi…

Şöyle yazmıştı Nâzım:

“Hava kurşun gibi ağır!”

***

Değerli dostum Halim Sezici’den bir mektup aldım geçtiğimiz aylarda.

Beğendiği birkaç taşlamayı göndermiş ve eklemiş: “Böyle yazıp çizenler kaldı mı Ahmet?” diye…

Halim Sezici’nin mektubu, bana ilham kaynağı oldu.

Bugünümüzü çok iyi anlatan, Manisa’yı kentimizi… Türkiye’yi ülkemizi çok çok iyi tarif eden taşlamaları paylaşmak istedim.

Bu Absürdistan’ı en iyi bu taşlamalar, bu alaysamalar anlatır diye düşündüm.

***

Namdar Rahmi Karatay’ı tanır mısınız?

Kendisi, yergi şiirleriyle tanınan bir ozanımız. 1896-1953 yılları arasında yaşadı.

Bir hiciv ustası olan Namdar Rahmi Karatay, halkın gündelik yaşamına girmiş deyimlerden yararlanarak, memleket gerçeklerini en yalın biçimde gözler önüne serdi. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin felsefe bölümünü bitirmişti.

Diyor ki Namdar Rahmi Karatay:

“Pehpehlerle pohpohlarla çok itleri at yaptık,

Uçurduk da göklere alkıştan kanat yaptık,

Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık,

Üstüne çul vursanız, it onu kanat sanır,

Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.

İşini uyduranlar, tilki gibi kurnazdır,
Silahı hep yalandır, zekası gayet azdır.
Yalanını tutsanız, fayda yok utanmazdır.
Yüzüne tükürseniz, onu kalafat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.”

***

Beğendiniz mi Namdar Rahmi’nin şiirini?

Sanki Manisa’yı anlatıyor değil mi!

Adeta Türkiye’yi anlatıyor değil mi!

***

Bir de eski Antalya Defterdarı Abdullah Çağlayan var.

1940’lı yıllarda Antalya’da görev yapmış.

Aşağıdaki taşlamayı yazınca hakkında soruşturma açılmış.

Ama herhangi bir suç unsuru bulunmamış, bilakis bu dizelerin doğru olduğu düşünülmüş ve dava açılmasına gerek görülmemiş.

Çağlayan’ın bu taşlaması, bugünün Manisa’sını, günümüzün Türkiye’sini anlatıyor.

Hem öyle güzel anlatıyor ki, başka söze hacet kalmıyor.

(…)
“Tatar ağası gibi böyle dolaşma yaya
El oğluna baksana, ne ar kalmış ne haya,
Sen de bir dayı bulup, sırtını ona daya,
Ne derse “huuu” diye hemen salla başını,
El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını...

Kör kadıya “şehla” de, incitme düz tabanı,
Düşküne nasihat ver, kodamana abanı,
Zengin ol, sen de aşır her dağdan arabanı,
Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
Uslu otur, hoş geçin, al gitsin maaşını...

Köpeklerle hırlaşma, tepişme piç katırla,
Hamamda kavga olmaz, soyu bozuk natırla,
Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla,
Kim ne derse “huuu” diye hemen salla başını,
Eğil, bükül, gerdan kır, zıkkımlan al maaşını....
(…)
Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış,
Öğrenmedin dünyayı, gezdin de karış karış,
Gel vazgeç bu sevdadan, sen de kervana karış,
Ne derlerse desinler, salla derhal başını,
El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını...

Bir haksızlık görünce, köpürme isyan etme,
Bir hak için kendine dik kafalı dedirtme,
Doğru yolu, düşene göster de kendin gitme,
Ne derlerse desinler, salla derhal başını,
El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını....

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler,
Hayâdan eser yoktur, nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme, salla hemen başını,
Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını...”

***

Hey gidi Abdullah Çağlayan hey… İyi ki 2009 Manisa’sında yaşamadın, iyi ki bugünleri görmedin…

Dudakların uçuklar, kahrından ölür giderdin herhalde…

***

Hemşerimiz Şair Eşref’i bilmeyen yoktur.

Kırkağaç’ta doğdu, Manisa’da tahrirat memurluğu, Akhisar ve Alaşehir’de mal müdürlüğü yaptı.

Hicivleri, nükteleri dillere destandır.

İnsanlara güveni o kadar azalmış ki Şair Eşref’in, bakın mezar taşına yazılması için şunu kaleme almış:

“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,

Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi,

Gözlerim ademoğlundan o kadar yıldı ki,

İstemem fatiha, tek çalmasınlar mezar taşımı.”

***

Tevfik Fikret de, ünlü Hân-ı Yağma şiirinin bir bölümünde şunları söylemişti.

2009 Türkiye’sine de cuk oturuyor, Manisa’sına da.

Şöyle diyor Tevfik Fikret:

“Yiyin efendiler yiyin, ama biraz çabuk yiyin
Bu harmanın gelir sonu kapıştırın giderayak
Yarın bir bakarsınız sönmüş bu gün çıtırdayan ocak
Bugün mideniz hazırken, bugün çorbalar sıcak
Atıştırın tıkıştırın kapış kapış, kucak kucak
Götürün efendiler götürün, bu yağma sizin.”

***

Bugün bu köşeyi ben yazmadım.

Tebriklerinizi, takdirlerinizi Nazım Hikmet’e, Namdar Rahmi Karatay’a, Abdullah Çağlayan’a, Şair Eşref’e, Tevfik Fikret’e iletiniz.

Bir de bu yazıya ilham kaynağı olduğu için değerli dostum Halim Sezici’ye…