Sermaye ile gericiliğin kuşatmasındaki kent: İzmir (1)

“İzmir öyle de, başka kentler değil mi” dediğinizi duyar gibiyim.

Tekellere ve tarikatlara dayalı islâmofaşist bir diktatörlüğün hüküm sürdüğü ülkede başka türlüsü mümkün mü?

Değil elbette.

Tekeller ve tarikatlar… Yani sermaye ve gericilik… Bir kanser gibi, bir yok edici gibi, bir terminatör gibi kemirmekte, saldırmakta, yok etmekte…

İnsanlığa, bilime, sanata, yaratıya, ilerici değerlere ait ne varsa, dümdüz etmekte…

Ama bu yazının konusu İzmir.

İzmirliler zaten bilir, İzmir’e yolu düşenlerin mutlaka yolu geçmiştir Kültürpark’tan.

Nasıl geçmesin? Kentin kalbinde, orta yerinde, 420 bin metrekare alan üzerine kurulu, 200 bin metrekare yeşil alanı, 200’den fazla türe ait 7 bin 200’den fazla bitkisel varlığı barındıran bir kent ekosistemi.

Bir miras... Bir doku… Florasıyla ve faunasıyla… Hem tarihsel, hem doğal.

İkinci derece sit alanı.

Bu toprakların modernleşme tarihinde bir kilometre taşı.

Kentin en kritik kamusal alanı. Kent kimliğinin ve belleğinin en asli unsuru.

Ve tarihçe… Çok önemli… Çok değerli…

1934 belediye seçimlerinde, o zamanki adıyla “İzmir Şehir Meclisi” üyeliğine 30 yaşında bir genç seçilir. Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz’un isteğiyle de başkan muavinliği görevine getirilir.

Adı Suad Yurtkoru’dur gencin.

Genç yaşlardan itibaren fahri spor muhabirliği yapmış, yaratıcı zekâsıyla dikkat çeken bir kişiliktir.

1933’te İzmir Futbol Heyeti Reisi sıfatıyla SSCB’ye gitmiştir Suad Yurtkoru. Sovyet Spor Teşkilatı’nı yöneten Grigoriyev tarafından karşılanmıştır. 46 gün kalmıştır Sovyetler Birliği’nde. Odesa, Moskova, Kiev, Gorki, Harkov gibi kentleri gezmiş, gördüğü “Kültürpark” modelinden çok etkilenmiştir. Sovyet seyahatinden bir yıl sonra belediye başkan muavinliği görevine gelir gelmez de, ilk işi Moskova’da görüp asla unutamadığı o modeli, Kültürpark modelini İzmir’de hayata geçirmenin yollarını aramak olmuştur. Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz’a, Kültürpark’ı uzun uzun anlatmış, belki de bu fikri ince ince işlemiş ve İzmir’le özdeşleşen Kültürpark’ın ilk işaret fişeğini atan kişi olmuştur.  

Fikir, ilhamını SSCB’den alan Suad Yurtkoru’nun, uygulama Dr. Behçet Uz’undur.

İnsanlığın en önemli yaratılarından biri olan Sovyetler Birliği deneyiminin ülkemize yansımalarından olan Kültürpark’ın, işte böyle tarihsel bir önemi ve değeri de vardır.

İnsan aklının ve yaratma cesaretinin tüm birikimini, insanlık tarihinin bütün ileri değerlerini yok etmeye yeminli gericilik ve piyasacılık, şimdi de gözünü Kültürpark’a dikti.  

İlan edilmemiş fiili bir ortaklık; yani AKP-CHP-Sermaye konsorsiyumu sadece Kültürpark’ı değil, İzmir’in en değerli arazilerini, kamusal alanlarını, tarihsel ve doğal dokuyu “yatırım”, “hizmet”, “yönetişim”, “vizyon”, “misyon” adı altında ranta ve kâra çevirmenin peşinde.

CHP’li Başkan Aziz Kocaoğlu, tarihi Konak Meydanı’ndaki Kadir Gecesi toplu teravih namazına ev sahipliği yapmadan tam 49 gün önce, İzmir sermayesinin iki temsilcisi olan Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ı sağına, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar’ı soluna aldı ve “Kültürpark Projesi” diye bir şey açıkladı. “İnovasyon”, “yönetişim”, “tasarım” efektleri bol bir basın toplantısıydı. “Yeni” projede “golf alanı” ile “mescit” de ihmal edilmemişti!

Anlatılanlardan anlaşılan o ki, tarihi ve doğal sit olan Kültürpark’ın kimliği, karakteri değiştirilecek. Kimbilir belki de “Yeni Türkiye” denilen geçmişsiz ve geleceksiz ucubeye uyum sağlayan yeni bir ucubedir istedikleri! Kongre merkezi, fuar binaları, ticari faaliyet alanları…

Oysa Kültürpark bir ekosistem, bir tarih, bir gelenek, bir bellek… Patronların dünyasında, postmodern gericiliğin zihniyetinde bunlara yer de yok, gerek de yok.

İzmir’in tarihini, geleneğini, belleğini sermayeye kâr etmek, rant etmek isteyenlere esaslı bir yanıt vermenin tam zamanı.

İzmir, en batısındaki Karaburun’dan en doğusundaki Kemalpaşa’ya dek sermayenin amansız işgali altında... Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir yandan, belediyeler diğer yandan, İzmir’i camdan ve çelik konstrüksiyondan rezidanslar, AVM’ler, iş merkezleri ve RES çöplüğü haline getirmeye kararlı.

Patronlara tımar etmek istiyorlar bu kenti.

Patronlara ve sermaye diktatörlüğünün en sadık müttefiki gericiliğe teslim etmek istiyorlar.

Modernleşme serüvenimizin önemli uğraklarından biri olan Kültürpark’ı, postmodern gericiliğe armağan etmek istiyorlar.

Kocaoğlu, “Yeni Kültürpark Projesi”ne ilişkin eleştirilere “Kültürpark’ı kuruluş felsefesindeki amaca oturtmaya çalışıyoruz” demiş!

Patronlarla mı? Sermayedarlarlar mı? Kim inanır!

Kültürpark’ın kurucusu Dr. Behçet Uz anılarında şöyle der: “Fuar alanının içinde bulunduğu Kültürpark projesinden bahsettiğimde bazıları istihza ile 'külüstür park' diyerek muhalefet gösterdi.”

Kocaoğlu’nun da mevcut Kültürpark’ı “külüstür park” olarak gördüğü aşikâr. Öyle görüyor ki, yanına aldığı patronlarla birlikte hep bir ağızdan ille de “yenisi” diyor, ille de “inovasyon” diyor, ille de “yönetişim” diyor… 

Aziz Kocaoğlu, “gönlümdeki Başbakan” dediği Binali Yıldırım’la el ele… Ve elbette gönül gönüle… Bu iki zihniyet, sermayesiz-patronsuz olmaz. Onları da katın bu ittifaka… Alın size abluka!

Bu ablukaya teslim olmamak lazım. İzmir’i teslim etmemek lazım.  

Kültürpark’a dokundurtmamak lazım.  

Haftaya: “İzmir gericiliğe nasıl teslim edilmek isteniyor” sorusunu tartışmaya devam edeceğiz…

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_