'Önde zeytin ağaçları, arkasında kâr!'

Hayata ve insana düşman AKP beslemesi sermaye grupları, Soma’nın Yırca köyünde 6 binden fazla zeytin ağacını 3-4 saat içinde yerle bir ettikten sonra, şair Sunay Akın böyle sesleniyordu sosyal medyadan: “Önde zeytin ağaçları / Arkasında kâr!”

Bedri Rahmi Eyüboğlu ustanın o müthiş şiirindeki “Önde zeytin ağaçları arkasında yar / Sene 1946 / Mevsim / Sonbahar” dizeleri, devr-i AKP’nin ucube diktatörlüğünde bu hale geliyordu!

***

Geçen haftayı Yırca’da geçirdik.

Zeytini, zeytine dökülen el emeğini göz nurunu, köylülerin direncini, inancını, kararlılığını gördük.

Ve bir kez daha inandık zeytine, hayata, insana…

Bir kez daha tanık olduk zeytinin, hayatın, insanın düşmanlarına…

Öyle diyordu memleketin “başbakan yardımcısı” sıfatını üstünde iğretilikle, kinle, nefretle taşıyan Bülent Arınç, ağzının endazesini yitirmiş bir halde: “Dağ taş zeytin ağaçlarıyla dolmuştur ama Türkiye’nin enerjiye de ihtiyacı var!”

Tersinden bakarsak haklı belki de… Türkiye’nin bilgili, kültürlü, donanımlı, kamucu, insandan yana yöneticilere de ihtiyacı vardı; ama maalesef dağ taş kibirli, cahil, sonradan görme, ne oldum delisi ucube tiplerle dolmuştu!

Zeytin ile enerji ihtiyacını aynı kategoride karşılaştıran, elmalarla armutları aynı torbaya koyan Arınç, kuşkusuz bu yönelimini, ülkeyi “torba yasalarla” yönetme alışkanlığından kazanmıştı!

***

AKP adlı islâmofaşist sıcak para diktatörlüğünün “özelleştirme”, “acele kamulaştırma”, “hibe” yöntemleriyle memleketin dağını taşını, deresini ırmağını, limanını fabrikasını, zeytinini tarihini sermaye gruplarına, yandaş para babalarına, türedi işadamlarına nasıl da tımar olarak verdiğini artık biliyoruz. İnkâr etmiyorlar zaten. Bunu bir hak olarak görüyorlar. “Yüzde 50 oy aldık, ister alır ister satarız, ister döver ister severiz” mesajını her fırsatta veriyorlar!

Yırca’nın zeytinlerini yok edilmesi gereken bir düşman olarak gören Kolin adlı şirket de böyle. Kafalarında, “Acele kamulaştırma yoluyla hükümet bize bunu verdi, isteğimiz gibi keseriz, itiraz edeni de döveriz” düşüncesinin olduğu çok açık.

Bir yandan öyle düşünüyorlar, diğer yandan da 2013’ün Haziran’ından beri çok korkuyorlar. Nasıl ki geçen yıl Gezi Parkı talanı sırasında “Haziran direnişi” adlı sert kayaya tosladılarsa; nasıl ki Validebağ yağması sırasında Validebağlı validelerin isyanıyla karşılaştılarsa; Yırca’da da karşılarına çetin ceviz bir halk çıktı.

Yırcalı Ayşe Ürüncü ile Emine Sezer adlı köylü kadınların söyledikleri kulağımda hâlâ: “Biz Kolin’in parasını da istemiyoruz, pulunu da. Biz köyümüzün içinde termik santral istemiyoruz, zeytinimizi geri istiyoruz. Kolin şirketi isterse zeytinlerimizi on kez kessin, biz kesilenlerin yerine bin kere yeniden dikeriz!”

Halk ile sürü arasındaki fark burada!

İtiraz eden ile biat eden arasındaki fark burada!

Hak arayan ile hüloooğ diyen arasındaki fark burada!

Geçen hafta Yırca’da, Haziran direnişinin ruhu ile Validebağ isyanının gölgesi vardı.

Kolin AŞ adlı sermaye grubu görünümündeki mafyatik terör örgütü ve bu örgütün "özel güvenlik" adı altındaki kolluk güçleri, Yırca halkına ve zeytin ağaçlarına saldırdılar. Gözlerimizin önünde. Kameralar karşısında. Pervasızca ve arsızca. Pişkince ve zorbaca…

Kuru gürültüye pabuç bırakmadı Yırcalılar. “Özel güvenliğinizi de, kepçenizi de, dozerinizi de alın gidin burdan” dediler.

6 binden fazla zeytin ağacı yerle yeksan edilmişti ki, 5-6 saat sonra Danıştay kararı açıklanıyordu alay edercesine: Yürütmeyi durdurduk!

Eskilerin bir deyimi vardır. “Bâd-el harab-ül Basra” derler. Yani “Basra harap olduktan sonra” demektir. İş işten geçtikten sonra anlamına gelir. Şöyle de denebilir: 6 bin zeytin ağacı kesildikten sonra, sen o kararı al…

Alıştılar tabi 12 yıldır halkın aklıyla alay etmeye… Ama hâlâ akıllanamadılar, hâlâ öğrenemediler örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini. Öğrenecekler elbette. Öğrenecekler ama AK-Saray’ın altında olduğu iddia edilen tünellerden kaçarken… Yani iş işten geçtikten sonra!

***

Tam o sırada Çevre ve Şehircilik Bakanı alıyordu sazı eline. Neden “çevre” ile “şehircilik” bakanlıklarının aynı çatı altında birleştiğini anlamadığımız, aslında AKP’nin “çevre”den ne anladığını gayet net bir şekilde gözler önüne seren bakanlık. İdris Güllüce adlı Çevre ve Şehircilik Bakanı, tam tamına şöyle diyordu: “İnşaatta birinci ülke olalım!”

Sonra “ucube” deyince kızıyorlar! “İnşaatta birinci ülke olmak isteyen” bir başka çevre bakanı var mıdır acaba dünyada? Söz konusu AKP ise, söz konusu “kent” denildiğinde aklına “rant” gelenlerse; çevre ile şehircilik bakanı aynı kişi olur elbette!

Şimdi biz “İnşaatta birinci ülke olmak isteyen” bir bakana çevreyi, çevrenin güvenliğini, yeşili, ağacı, toprağı, suyu nasıl emanet edelim!

İnşaatperest bunlar; betona tapıyor olmalılar...

Betonu ve inşaatı merkeze koyan dinci bir diktatörlük kurdular. Hiçbir ahlaki değerleri, hiçbir moral dizgeleri yok. Vicdansız, ışıksız, merhametsizler. Tek düşündükleri paraları, kârları, karılarının saçları... 6 bin zeytin ağacını 4 saatte kesecek kadar barbarlar, vandallar, vahşiler...

***

AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Türkiye’de zeytin üretimi 1 milyon 800 bin ton. 2009’da 1 milyon 126 bin tona düşüyor.

2002’de dünyada zeytin üretimi 15 milyon 687 bin ton. 2009’da 16 milyon 493 bin tona yükseliyor.

AKP’li Türkiye’de zeytin üretimi hızla düşerken, dünya zeytine gözbebeği gibi bakıyor, kolluyor, koruyor.

Yırca’da termik santral bahanesiyle zeytin ağaçlarını katledenler, şimdi gözlerini Gemlik’e diktiler. Oradaki bahaneleriyse kentsel dönüşüm!

Ben uydurmuyorum. “Yer gök zeytin ağacı doldu” diye yakınan Başbakan Yardımcısı Arınç itiraf etti geçenlerde gözümüzün içine baka baka!

Neymiş… Gemlik deprem bölgesi olduğu için sağlam konutlara ihtiyaç varmış da… Ama ama ama inşaat için müracaat edilen tek alan zeytin tarlalarıymış da… Onlar Gemlik’i uzaya mı, denize mi inşa etsinlermiş… Tabi ki zeytinlikleri keseceklermiş!

Bak şu konuşana!

Türkiye zeytinliklerle dolup taşsaydı, madende ölmek zorunda bıraktığınız insanlar tarımla uğraşırdı, zeytincilik yapardı. Ülkede insanlar zeytinden daha çok yararlanır, daha uzun yaşardı. Yunanistan’da kişi başına zeytinyağı tüketimi 20 litreyken, bizde 2 litre olmazdı!

Arınç’ın açıklamaları nerden tutarsanız tutun, elinizde kalacak cinsten!

Tutarsız, bağlamsız, mantıksız, eğreti… Ağzı olanın konuştuğu memleketin başbakan yardımcısı da böyle oluyor demek ki!

***

Yırca halkı, örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini hepimize bir kez daha öğretti. Pahalıya mal oldu, 6 bin zeytinimiz yok oldu ama gördük, bildik, öğrendik ki, direnerek var olabiliriz bu yok edici terminatörlerin karşısında. Örgütlü bir şekilde mücadele ederek.

Tamam, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi ve gerekçesinde, “Zeytinliklere termik santral kurulamaz” dedi.

Şimdi soru şudur ve yanıt beklemektedir: Kesilen 6 bin zeytinin hesabını kim verecek? O zeytin ağaçlarının bedelini kim ödeyecek? Çünkü o ağaçlar geri gelmeyecek!

Kolin AŞ adlı sermaye/terör örgütü, ağaç başına 91 TL ödeyerek bu işin içinden sıyrılacak mı?

Şimdi soru budur ve yanıt beklemektedir!

***

Bir kez daha gördük ki…

AKP demek, çölleşme demek.

Her anlamda, her alanda, topyekûn ve mutlak bir çölleşme.

Ağaca, yeşile, zeytine, suya, kitaba, akla, insana; her türlü yaşam belirtisine düşman bir anlayışın sembolüdür islâmofaşist AKP diktatörlüğü!

Oysa…

Sait Faik’in “Bir insanı sevmekle başlar her şey” dediği gibi…

Bir zeytini sevmekle başlar her şey.

 

[email protected]

www.twitter.com/_ahmetcinar_