‘Milli irade’ deterjanı: Kirleri söker atar!

Hırsız mısınız? Katil misiniz? Azmettirici misiniz? Savaş kışkırtıcısı mısınız? Yasa tanımaz, hukuk bilmez yobaz bir padişah bozuntusu musunuz?

Üzülmeyin.

Her şeyin bir çaresi var.

“Demokrasilerde çare tükenmez!”

Sizin çareniz de var elbette.

Tüm bu sıfatlarınızdan, yüklerinizden, kirlerinizden kurtulmak için çarenizi açıklıyorum: Sandık.

Girin seçime, alın oyu, çıkın sandıktan. Ne hırsızlıktan eser kalır, ne katillikten. İşlediğiniz suçlar, istiflediğiniz paralar, yaktığınız canlar, söndürdüğünüz ocaklar, katlettiğiniz Berkinler, Abdullahlar, Ethemler, Ali İsmailler… Hepsinden yırtarsınız hepsinden. Ne Reyhanlı kalır, ne Suruç, ne Ankara…

Dünyanın en temiz, en pak, en dürüst iktidarı oluverirsiniz birden.

Hele Soma ve Ermenek’teki sandıklardan birinci çıktıysanız, o da temizliğinizin cilası olur. Pırıl pırıl parlar, düşman çatlatırsınız.

Sizden hesap soracak olanlar, kapınızda kuyruk olurlar kutlamak için. Derler ki: “Milli iradeye saygı duymak demokrasinin gereğidir.”

Sizi başkan yaptırmayacak olanlar, yapıcı bir muhalefet sergileyeceklerini ilan edip üstüne üstlük bir de sizden “sağduyuyla hareket etmenizi temenni ederler.”

Sizinle kavga ettiğini sandığımız Barolar Birliği Başkanı bile kalkar, “Başbakanın kucaklayıcı yaklaşımı önemli, kutuplaşmayı bitirelim” der. 

Son zamanlarda aranızın bozuk olduğu gazetelerde başyazılar çıkar, “78 milyonu kucaklayacağız dediniz, bizi de kucaklamayı unutmayın” diye.

Sırtınızda günah diye, suç diye, vebal diye bir şey kalmamıştır artık.

“Sandık” marka çamaşır makinesinde, “milli irade” adlı deterjanla temizlenip arınmışsınızdır. Sizden iyisi yoktur.

Ne güzel değil mi?

***

Utanmadan bir de “Milli irade” diyorlar…

Oy “yurttaşın iradesi” demektir.

İnsanların yurttaşlıktan, insanlıktan çıkartılıp tekellerin ve tarikatların kulları, esirleri, köleleri haline getirildiği bir rejimde “irade” mi olurmuş?

Vahşi ve ölümcül sömürüye maruz bırakılan, geleceksizleştirilen, ekonomik ve sosyal güvenceleri her düzeyde yok edilerek esir alınan, en bağnaz dinsel/mezhepsel tahakkümün pençesinde inim inim inletilen insanların “iradesi” mi olurmuş!

Çalışmayı adeta kanla, ölümle, katliamla özdeşleştiren; çalışanlara ve işçi sınıfına karşı tarihteki en kanlı soykırım rejimini kuran islâmofaşist sermaye diktatörlüğünün tehditleri altında yaşamak zorunda bırakılan insanların “iradesi” mi olurmuş!

Haziran’dan bu yana yaklaşık 1000 insanın katledildiği, her yerinden kan fışkıran bu acımasız diktatoryaya boyun eğdirilmek istenen insanların “iradesi” mi olurmuş!

Tekelci, gerici, yobaz patronlar düzeninde “milli irade” palavradır. “Gönüllü kulların” sistematik bir biçimde üretildiği ve yeniden üretildiği vahşi sömürü düzeninde “milli irade” dünyanın en büyük yalanlarındandır.

Bu “milli iradeye” kim saygı duyarsa duysun. Bu “milli iradeyle” kim kucaklaşırsa kucaklaşsın. Bu “milli iradeden” kim ne beklerse beklesin.

Saygı duymuyoruz. Kucaklaşmıyoruz. Hiçbir beklentimiz de yok.

Külliyen reddediyoruz. 

Tekelci, piyasacı, gerici İslâmofaşist AKP diktatörlüğü bizi kavgaya mı davet ediyor? O halde "Davetleri kabulümüzdür" diyoruz. 

Politik intiharını gerçekleştirmeyi düşünenler, siyasi felce uğrayanlar, akıllarını yitirenler AKP adlı islâmofaşist diktatoryayla diledikleri kadar kucaklaşabilirler. Artık beraber anayasa mı yaparlar, “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını mı söylerler, yeni bir çözüm süreci mi başlatırlar, Dolmabahçe mutabakatını mı hortlatırlar; orasını kendileri bilir.

Biz bu seçimlerin gayrimeşru olduğunu söylemeye, aydınlık geleceğe olan inancımızı reel güce çevirmeye; örgütlü, programlı, iktidar perspektifli mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.

Mücadeleye inanmaya, örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini haykırmaya, memleketi hırsıza, katile, yobaza bırakmamaya devam edeceğiz.

Gerisi yalan!

Doğan Avcıoğlu’nun 19 Şubat 1965’te Yön dergisinde yayımladığı “Muhalefet asıl şimdi başlıyor” başlıklı yazısından bir cümleyle bitirelim:

“Türkiye’mizde yeni ve heyecan verici bir muhalefet dönemi başlamaktadır. Sosyalistler bu mücadelenin ruhu ve beyni olmak durumundadırlar.”

 

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_