Külliyen reddetmekle başlayacak her şey

Medeni Yıldırım’ın katili serbest bırakıldı.

HDP milletvekilleri tutuklandı.

Şortlu hemşireyi tekmeleyen saldırgan serbest bırakıldı.

Balık, marul, şalgam suyu çalan, suça itilen bir çocuk olduğu her halinden belli 12 yaşındaki çocuk tutuklandı.

“Cübbeli” beraat etti.

Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarları tutuklandı.

“Bu milletin …na koyacağız” diyen patronun oğlu beraat etti.  

Diyarbakır’ın seçilmiş belediye başkanı tutuklandı.

Babasının oğlu Rüzgar Çetin serbest bırakıldı.

Laik ve cumhuriyetçi bir kuruluş olan YARSAV’ın Başkanı Murat Arslan tutuklandı.

Konya’da emekli astsubayı çarparak öldüren şehrin “tanınmış” patronunun AKP’li oğlu serbest bırakıldı.

Adana’da “Demokratik ülke, demokratik üniversite” pankartı asan 5 üniversiteli tutuklandı.

“Şortlu kadının başına geleni biliyorsun, kes lan sesini o…u” diye bağıran saldırgan, gözaltına alınıp serbest bırakıldı.

Telefonda “cephe” sözcüğünü kullanan mimar tutuklandı.

Son zamanların “sıkı” AKP’lisi eski “FETÖ”cü Hüseyin Gülerce’nin kızı serbest bırakıldı.

Erdoğan’ı protesto eden 45 ODTÜ’lü 10’ar ay ceza aldı.

Kadir Topbaş’ın patron dünürü “FETÖ”yle suçlanmasına rağmen serbest bırakıldı.

***

“Tutuklandı-serbest bırakıldı” listesi uzayabilir…

Hakkında onca iddia, arşivlerde onca ses kaydı olan Bilal, babası tarafından ifade vermeye bile gönderilmezken, yukarıdaki listeyi uzatmanın bir anlamı da yok zaten.

Öyle bir tablo ki, bu ülkede tutuklanmış olmak ile suçlu olmak ya da serbest kalmak ile masum olmak arasındaki bağ tamamen kopuk.

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, karşısına topladığı patronlara “Mevzuat amcaya takılmayın, başarının sırrı pratik çözümdedir, ülke şirket gibi yönetilmelidir” diyebiliyorsa, artık o ülkede, yukardaki ucube liste kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü o ülkeye ne cumhuriyet denir, ne laik.

Yarattıkları islâmofaşist diktatorya, Türkiye'nin potansiyel her türlü zenginliğinin, gücünün, olanaklarının patronlarca sömürülüp yok edilmesi için kurulmuş bir anonim şirkettir. Bu şirket düzeninde, hukukun adı da "mevzuat amca"dır! Bu kahrolası sistemde yargı, bir despota râm olur, hukuk “burjuvazinin fahişesi” kılınır. Fahişeliği reddedenler yok edilir.

Gelinen yer burasıdır. Fiili olarak yarattıkları kanunsuz, hukuksuz, gayrimeşru şer’i rejimi, değişik düzeylerde idari kararlarla, yönetmeliklerle, tebliğlerle, kanun hükmünde kararnamelerle, torba yasalarla “hukukileştirmeye” çalışıyorlar akıllarınca.

Yarattıkları örgütlü sömürü, örgütlü cehalet, örgütlü kötülük rejimine, sözde “hukuksal” bir zemin yaratmaya çalışıyorlar. Yeni anayasa dedikleri, başkanlık sistemi dedikleri bu! 

***

Sık tekrarladığım bir mahkeme kararını, geçen hafta dostlarla sohbet ederken yine hatırladık. Yine hatırlatmak isterim. 

Yıl 1975. Ankara’da bir dernek, emperyalizme ve faşizme meydan okuyan bir bildiri hazırlar. Bildiri yayınlanır. Ancak  derneğe dava açılır. Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesinde görülür dava. Mahkeme 30 Haziran 1975 günü 975/210 sayılı kararını verir. O karar şöyledir:

“… Türkiye’de faşizme ve emperyalizme karşı samimiyetle karşı çıkmak her Türk vatandaşının görevidir, namus borcudur, insan olma haysiyetinin bir gereğidir. Faşizme ve emperyalizme karşı çıkmayan, samimiyetle bunu kınamayan bir toplumun mevcut dünya koşulları içinde insanca yaşamaya, insan olmaya,, haysiyetli bir hayat sürmeye hakkı yoktur…”

Ve sanıkların beraatına karar verilir.

Bir de şu yukardaki “tutuklandı-beraat etti” çetelesine bakın!

Nerden nereye?

Oysa biliyoruz ki kurmaya çalıştıkları düzen: Hükümsüzdür. Geçersizdir. Gayrimeşrudur. Külliyen reddedilmelidir.

“Önemli olan sadece despottan değil, despotizmden kurtulmaktır” diyor Montesquieu… Külliyen bir redde, bir kopuşa işaret ediyor… Despotu var eden, güç veren, destek olan o tablodan, düzenden, mekanizmadan, sistemden kurtulmak… Reddetmek, mücadele etmek ve kurtulmak…     

 

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_