Külliyen reddetmeden, nasıl kurulabilir yeni bir düzen?

Önceki gün, 20 Ekim, ölüm yıldönümüydü Arif Damar’ın.

Bundan tam beş yıl önce yitirmiştik şairi… Diğer adıyla Arif Barikat’ı.

Kendisiyle bir kez Ayvalık’ın Cunda adasında ve bir kez de 2005’in 1 Mayıs’ında karşılaşmıştık. Ama şiirleri, kitapları, yazıp bıraktıkları hep masamızda, çantamızda, kitaplığımızda.

Şiirde 60 yılın inadını ve birikimini tek bir ciltte toplamış, adını da “Külliyen Ret” koymuştu.

Arif Damar’ın tüm şiirlerini topladığı kitabının adıyla, nasıl bir mesaj verdiğini daha iyi anlıyoruz bugün.

Külliyen reddetmeden, nasıl kurulabilir yeni bir düzen?

Yobazın karanlığını, patronun çıkarını, düzenbazın rantını, hilekârın kârını yüksek bir sesle, gür bir haykırışla, kararlı bir duruşla “külliyen reddetmeden” nasıl çıkılır işin içinden?

Hem nalına hem mıhına vurarak, hem itiraz edip hem pazarlık yaparak, hem “indireceğiz” deyip hem “oturacağız” diyerek, nasıl savaşılır düşmanla?

Sermayenin düzenini, gericinin karanlığını, faşistin ırkçılığını, hırsızı ve katili tüm dayanaklarıyla, tüm payandalarıyla, tüm kolon ve kirişleriyle reddetmeden, süpürmeden, sıfırlamadan nasıl mücadele edilir bu akıl ve vicdan dışı anlayışla?

AKP’ye benzeyerek AKP’den kurtulmaya çalışanında tutun da, AKP’yle ortaklık kurarak AKP’den kurtulmak isteyenine kadar… AKP’den rol çalarak AKP’den kurtulmayı hedefleyeninden tutun da, AKP’ye yedeklenerek AKP’den kurtulmayı düşleyenine kadar… Her türlü akıl dışı, mantık dışı, gerçeklik dışı yol var siyaset sahnesinde.

Soma’yı, Ermenek’i her gün hatırlarken, Haziran’ı zaten hiç unutmazken, Roboski ile Reyhanlı’nın fotoğrafları halen canlıyken,  Suruç gözümüzün önünden gitmezken, Ankara Garı’nın kanı henüz kurumamışken... Hiç kimsenin “Hepimiz aynı gemideyiz” edebiyatı yapmaya hakkı yok. Hiç kimsenin “istikrar”, “huzur”, “demokrasi” lafazanlığı yapmaya hakkı yok. Hiç kimsenin “Eğer bize koalisyonda iş ve görev düşerse” diye söze başlamaya hakkı yok.

Bizim işimiz de bellidir, görevimiz de… “Biz başka âlem isteriz” ve işimiz de, görevimiz de o âlemi kurmak için mücadele etmektir.

Daha iki ay önce Die Welt’e verdikleri röportajda "Biz sermaye düşmanı değiliz ama soldan bakan, emekten yana tavır alan bir partiyiz" diye takla atanlara karşı, “Hayır arkadaş, biz sermaye düşmanıyız, patronlar sınıfının da korkulu rüyasıyız” diye haykırmaktır işimiz ve görevimiz.

Bu “ölüm-dirim kavgası” başka türlü kazanılamaz.

Tekellerin hükümranlığında ve sermayenin diktatörlüğünde TBMM’nin ne işe “yaramayacağını” geçtiğimiz yıllarda yüzlerce, binlerce kez gördük hep birlikte. Pazarlığın, teslimiyetin, kumpasların, hesapların, çıkarların ahırından, bu ülkenin emekçilerine, çalışanlarına, sömürülenlerine hiçbir fayda çıkmaz. Tıpkı Tayyip’e kızıp Merkel’e koşanların zihniyetinden nasıl ki bir “kurtuluş”, bir “çıkış”, bir “silkiniş” çıkmazsa…

Bir seçenek daha var: Külliyen ret. Sıfırlamak. “Bu düzen yıkılacaktır, yenisi kurulacaktır” demek.  

Madem onunla başladık, “Külliyen Ret” şairinin iki dizelik şiiriyle bitirelim:  

“İlle de görmek için mi beklenir güzel günler / Beklemek de güzel”

Güzel günler için mücadele etmek, mücadele ederken örgütlenmek: Kesinlikle daha da güzel… Ve kuşkusuz daha da anlamlı…   

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_