Kılıçdaroğlu hocaefendinin vaazı!

Olağan 35’inci, olağanüstülerle birlikte 53’üncü kurultayını yaptı CHP.

Belki gözlerden kaçtı, kimse üstünde durmadı ama…

Kılıçdaroğlu’nun kongrede ettiği bir laf, en yobaz AKP’liden daha yobazcaydı.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı yeminine sadık kalmadığını anlatmaya çalışırken şunu söylüyordu: “Sen bir de dindar geçiniyorsun. Dindar adamda namus ve şeref kavramı baş tacıdır. İnançlı insanda namus ve şeref kavramı çok önemlidir.”

Bu konuşmadan anlaşılan o ki, Kılıçdaroğlu’na göre, “dindar” ve “inançlı” olmayan insanlarda şeref ve namus kavramı pek de önemli değil!

Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımının, Manisa Valisi Erdoğan Bektaş’ın -sonradan özür dilemek zorunda kaldığı- “Toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanlar” cümlesinden ne farkı var?

“Dindar adam” ve “inançlı insan” için hangi değerlerin önemli olduğunu anlatmak, CHP Genel Başkanı’nın görevi midir?

Şerefli ve namuslu olmanın koşulunu “dindar” ve “inançlı” olmaya bağlayan Kılıçdaroğlu, bu bilim dışı, akıl dışı, laiklik dışı söylemle konuşmaya hiç utanmıyor mu?

Bu konuşmadan sonra oyların hemen hemen tamamını Kılıçdaroğlu’na veren CHP delegesi, laiklikle yollarını ne zaman ayırdı?

Kılıçdaroğlu’nun bu önemsizmiş, sıradanmış gibi duran ve CHP delegesi tarafından da gayet normal karşılanan konuşması, sosyal demokrat tabanın kolektif bilinçaltının nasıl da dinsel siyasete alıştırıldığını kanıtlamıyor mu?

CHP’nin Genel Başkanı, “dindar adamda” namus ve şeref kavramının baş tacı olduğunu, “inançlı insanda” namus ve şeref kavramının çok önemli olduğunu anlatıyor; kimse de çıkıp “Ey Kılıçdaroğlu, sen kim oluyorsun da dindar ve inançlı olmayan insanları, namus ve şeref konusunda töhmet altında bırakıyorsun?” demiyor.

Fiili şeriat rejimi uygulaması olan “Cuma namazı genelgesinin” tek cümleyle bile konuşulmadığı, AKP’nin siyasal-ideolojik operasyon aracı ve fiili şeyhülislamlık makamı haline getirdiği Diyanet teşkilatının tek kelimeyle bile sorgulanmadığı CHP kurultayında ne konuşuldu, hatırlayan var mı?

Neymiş: Demokrasi, değişim, kardeşlikmiş! Kargaların kahkahalarını duyuyor musunuz?

Kılıçdaroğlu hocaefendinin vaazlarına biraz daha kulak kabartmaya devam ederseniz, duyacaksınız!

***

İşte tam da bu nedenle… “AKP payandası Kılıçdaroğlu” olmamak için, en güncel, en yakıcı, en acil çağrı “Nâzım Hikmet olunmalı” çağrısı.

Çünkü bu köhnemiş ve kahrolası düzende “muhalif” görünmek yetmiyor, “azıcık laiklikten yanayım ama gericilikle de derdim yok” demek yetmiyor.

Kılıçdaroğlu gibi “muhalif” görünmek değil, Nâzım gibi bu gerici düzeni topyekûn karşıya almak gerekiyor. Gericilikle mücadelede Nâzım olmak gerekiyor.

Ocak ayı boyunca Nâzım Hikmet Kültür Merkezleri, bu çağrıyı yineledi, yineliyor.  

Nâzım olunmadan…

Direnmek de mümkün değil, aydın olmak da…

“Putları yıkıyoruz” diye ortaya çıkıp eskiye, köhneye, hurafeye, safsataya savaş açmak da mümkün değil…

Nâzım Hikmet “Gebe” başlıklı bir gazete yazısında, AKP yobazlarına yıllar öncesinden meydan okuyor ve diyor ki: “Doğurmak kâinatın en kudretli tezahürüdür. Doğuran su, doğuran ateş, doğuran ağaç, doğuran toprak, doğuran insan! Gebe kadın ne muazzam bir varlıktır. İnsanın kendi kendini istihsal etmesi kadar güzel şey bilmiyorum. Bana öyle geliyor ki sokakta, insanlar arasında kayıtsız ve şartsız gururla gezmek hakkına, yalnız gebe kadınlar sahiptir."

Nâzım’ın bu satırları, birkaç yıl önce TRT’de bir AKP yobazının “Hamile kadının sokakta gezmesi terbiyesizliktir” demesini aklımıza getiriyor.

İşte sırf bu nedenle bile, aydınlanma için, laiklik için, insanca yaşam için ve insanın en kudretli tezahürü olan doğurma eylemine sahip çıkabilmek için Nâzım Hikmet olmaya mecburuz.

Evet hepimiz Nâzım Hikmet olmalıyız, ama özellikle kadınlar daha çok ve daha çok Nâzım Hikmet olmalılar.  

Bugün AKP karanlığı ile Nâzım Hikmet aydınlığı karşı karşıyadır ve savaş halindedir. Bu savaşta safları netleştirmek ve ayrışmak şarttır.

Şiirin dışında, Nâzım Usta’dan bize kalan şair duruşuyla, aydın tavrıyla, komünist kimliğiyle, geleceğe inancıyla sürdürdüğü inattır. Aydın inadıdır.

İzmir ve çevresinde yaşayan tüm “inatçı” dostlarımıza bir çağrımız var.

Neden ve nasıl Nâzım Hikmet olunacağını konuşacağız yarın akşam İzmir Mimarlar Odası Salonu’nda.

Konuklarımız var: Nihat Behram, Asaf Güven Aksel, NHKM Tango Atölyesi, NHKM Şiir Okulu… 22 Ocak Cuma, 19.30’da…

“Nâzım Hikmet olunmalı” demek, bir irade beyanında bulunmaktır.

Bulunmak isteyen herkes davetli.  

 

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_