Emperyalizm planlar, Derviş yapar!

Kemal Derviş her ne kadar, projenin ayrıntısında katkısının olmadığını söylese de, Merkez Türkiye Projesi’ndeki ana fikir ve söylem baştan sona Dervişist ve neo-liberal.

CHP'nin "Merkez Türkiye Projesi"ndeki söylem ile Tayyip'in "Ülke şirket gibi yönetilmeli" söylemi arasında hiçbir fark yok.

Bazı anahtar kavramlar vardır: Eğer bir projede “özel sektör-devlet işbirliği”, “bürokrasinin sıfırlanması”, “yatırımcıya güven vermek”, “küreselleşmeden payını alan bir Türkiye” lafları varsa, o projenin emperyalist tekellerin projesi olduğu su götürmez bir gerçektir!

CHP bu seçimlerde uluslararası tekellere Merkez Türkiye’yi, çalışanlara ve işçilereyse 1500 lira asgari ücreti vaat ediyor!

Türkiye'yi dünya plütokrasisine, zenginler sınıfına üs yapacak bir projenin işçi sınıfına, çalışanlara, emekçilere hiçbir yararı olmaz, sadece ülke “ucuz işgücü cenneti” olur.

Derviş’in Türkiye’yi 2000’lerin başında ekonomik olarak kurtardığına inanan çok insan var ülkemizde. Nasıl kandırıldıklarını ve hangi yanılsamalarla böyle düşündüklerini tahmin edebiliyorum ama Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu ekonomik çıkmaza, geleceksizliğe ve güvencesizliğe iten aktörlerden birisidir Derviş.

AKP’nin 13 yıldır tüm şiddeti ve acımasızlığıyla uyguladığı ekonomi politikaları Dervişist politikalardır.

Türkiye’de geniş kitleler, 2001’de Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti döneminde tanıdı Kemal Derviş’i.

Oysa Dünya Bankası’ndaki görevi 1977’de 28 yaşındayken başlayan, 24 Ocak neo-liberal ekonomik kararları dikte edilirken ABD’nin Dünya Bankası’ndaki maaşlı personeli olan Derviş, 35 yılı aşkın bir süredir, Türkiye’nin emperyalist merkezlerin pazarı haline getirilmesi operasyonlarının tam göbeğindeki isimdir.

Bir sömürge komiseridir Derviş. Emperyalist tekellerin ülkemizdeki üst düzey memurudur. 1978’de hazırladığı bir raporla 24 Ocak 1980 neo-liberal ekonomik kararlarını formüle etmiştir. O tarih, aynı zamanda “primitif akümülasyon” denilen sermayenin ilkel birikiminin yolunu açan özelleştirme talanının başlangıcıdır. İnsanlarımızın elinden ekmeği çekip alan, toplumu mutlak bir yoksullaşma ve dinselleşme rejimine götüren 24 Ocak 1980 ekonomik rejiminin sürdürücüsü ve realize edicisidir Derviş...

Derviş varsa, korkunç ötesi bir yoksulluk, işsizlik ve gericilik var demektir. Derviş ve Erdoğan aynı düzenin, tekellere ve tekelleşen tarikatlara dayalı İslâmofaşist diktatoryanın unsurlarıdırlar. 3 Kasım 2002 sandık darbesinin baş mimarlarından birisidir Kemal Derviş.

Kemal Derviş, 2001 yılında ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için değil İslâmofaşist despotizmin yolunu açamaya yarayacak siyasal düzenlemeleri realize etmek için gönderilmiştir. Ecevit daha sonra Derviş'i kendisinin istemediğini, tekeller tarafından gönderildiğini ve tekellerin baskısıyla Derviş’i kabul etmek zorunda kaldığını açıklamıştır.

Kemal Derviş, insanın yarınsızlığının, geleceksizliğinin, güvencesizliğinin ve iğretiliğinin sembollerinden birisidir. Derviş, “yönetişim” diye adlandırılan ve “15 günde 15 yasa” parolasıyla modern merkezi laik devleti tamamen yıkmayı amaçlayan politikaların hayata geçirilmesinin başlangıcıdır. Derviş, halkımızın devletten anladığı “kalkınmadan, refahtan sorumlu olan devlet” kavrayışını yok etme politikalarının nihai ve son safhasının mimarıdır.

Hepimizi dilenciliğin mengenesine sıkıştıran vahşi kökten neo-liberal politikaları 1978’de Dünya Bankası kapsamında savunmuş olan birisidir.

Derviş Soma, Ermenek, Torunlar emekçi katliamlarına giden yolların taşlarının döşenmesi demektir. Derviş'in olduğu yerde, tekeller ve tekelci sermayenin yolunu açan düzenlemeler vardır.

İşte bu Derviş, şimdi CHP tarafından halklarımıza bir “vaat” olarak sunulmaktadır.

İnsanlarımıza karşı kurulmuş tehlikeli bir komplonun adıdır Kemal Derviş. Ve emperyalizmin Türkiye’de çıkışsız kaldığı, seçenek aradığı bir dönemde yine CHP aracılığıyla siyaset arenasına sürülmüştür.

Derviş, “Yeni” Cumhuriyet’e verdiği röportajda, bu seçimde iki şeyin önemini vurgulamaktadır. İlki, 7 Haziran sonrasında kurulacak hükümetin koalisyon olmasıdır. Verdiği örnek de manidardır. Almanya’daki Hıristiyan demokratlar ile sosyal demokratların koalisyonuna işaret etmektedir. Akla hemen olası bir AKP-CHP koalisyonu gelmektedir. Yani AKP ile ile “Cumhuriyet Ak Partisi”nin koalisyonuna kırpılan gözü fark etmemek olanaksız. İkinci vurguda ise HDP’nin mutlaka Meclis’te olmasını arzulamaktadır Derviş ve bunun önemli olduğunu ifade etmektedir.

Röportajın sonunda ise son kullanma tarihi dolup geçmiş Tayyip Erdoğan dışındaki herkese; Abdullah Gül’e, Ali Babacan’a, Seşahattin Demirtaş’a, Devlet Bahçeli’ye, Ahmet Davutoğlu’na kucak dolusu sevgi, sempati ve öpücük gönderilmektedir Derviş tarafından.

Uluslararası tekellerin, engereklerin çıyanların, aşımıza ekmeğimize göz koyanların sınırsızca at oynatabileceği bir ülke vaat etmektedir Derviş. Ve öyle bir ülkenin Meclis’inde görmek istediği unsurlara işaret etmektedir.

1980’lerde dünya halklarını ezip düzleyen Reagan-Teacher gericiliğinin Türkiye taşeronu Derviş, bu memlekete ihanet etmeye devam ediyor hâlâ!

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_