Dönüştürülen TSK neye dönüşüyor?

Türk Silahlı Kuvvetleri, önce “Ergenekon” bahanesiyle, şimdi de “FETÖ” bahanesiyle, yıllara yayılan bir biçimde dönüştürüldü.

“NATO’cu, emperyalizmin güdümünde, sermaye sınıfının saflarındaki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dönüştürülmesinden neden rahatsızsın” diyenleriniz olabilir… İşte zaten “hile” burada… Türk Silahlı Kuvvetleri dönüştürüldü de, NATO’culuktan mı vazgeçti, emperyalizmin güdümünden mi çıktı, sermaye sınıfı saflarından mı ayrıldı?

Hayır… Ordu bir yandan bu özelliklerini korurken, diğer yandan da -AKP eliyle dönüştürülerek- tarihsel kimliğini yitirdi, parçalandı. Emperyalizm ve sermayeyle birlikte “toplumun dinselleştirilmesi” operasyonlarında önemli bir işlev üstlenen TSK, son yıllarda da –TESEV, AKP ve benzerlerinin müdahalesiyle- yapısal olarak darmadağın oldu. 

Gerici dönüşümün önemli bir etabını AKP-Fethullah koalisyonuyla gerçekleştiren, bir diğer etabınıysa Erdoğan rejimiyle sürdüren TSK; elbette hâlâ NATO’cu, hâlâ emperyalizmin emrine âmâde, hâlâ patronlarla beraber!

E napacağız, “TSK dönüştü” diye zil takıp oynayacak mıyız?

Kemal Okuyan, 7 Ağustos 2016 günü soL’daki “TSK: Yanılsama ve gerçeklik” başlıklı yazısında, bu dönüşümün eskilere dayandığından söz açıyordu.

Evet, AKP’yle başlayan, Erdoğan ve çevresindekilerin icat ettiği bir şey değil bu dönüşüm.

Kısa adı TESEV olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın raporları, önerileri, projeleri, TSK’deki bu dönüşümün teorik zeminini oluşturuyor. TESEV’i uzun uzadıya anlatmaya gerek yok: ABD'li finans spekülatörü ve liberal girişimci Georgos Soros’un Açık Toplum Enstitüsü adlı vakfının Türkiye ayağı.

Öyle sıradan bir “sivil toplum kuruluşu” değil TESEV… Türkiye’yi Amerikancı, piyasacı, gerici, postmodern dönüşüme götüren önemli projelerin “entelektüel” zemini, “kuramsal” boyutu, PR çalışması TESEV’de hazırlandı, hazırlanıyor. Liberal cephenin tanıdığınız ve tanımadığınız isimleri bir araya geliyor ve gündemlerinde ne varsa, raporlar hazırlayıp usulca sermaye medyasının dolaşımına sokuyorlar.

TESEV’i biraz daha ete kemiğe büründürmek o yapının içindeki isimlere bakmak yeterli:  Ethem Sancak, İnan Kıraç, Can Paker, Asaf Savaş Akat, Nuri Çolakoğlu, Osman Kavala, Tarhan Erdem, Gazi Erçel, Jak Kamhi, İshak Alaton Cüneyt Zapsu, Üstün Ergüder, Ergun Özbudun, Bülent Eczacıbaşı... Erdoğan’ın kızı Esra Erdoğan’ın da bir dönem TESEV’de çalıştığı herkesce biliniyor.

Sermaye+siyaset+akademi+medya merkezli bir operasyon üssü.

Pardon bir ismi unuttuk: TESEV’in kuruluş senedinin altında 300 kişinin imzası var. 183’üncü sıradaki isim Kemal Kılıçdaroğlu.

Konumuza dönelim… TSK’nin değişim-dönüşümü konusunda epey çaba harcamış TESEV.

Örneğin 2009’da “Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim” adlı bir yayın hazırlamış. Bu yayının sunuş yazısında şöyle deniyor:

"1980’lerden sonra yaşanan piyasalaştırma politikaları çerçevesinde, güvenlik sektöründe oluşmuş devlet tekeli kalkmaya, güvenlik hizmetleri de piyasa koşullarında üretilmeye başlandı. XX. yüzyılın son çeyreğinden günümüze uzanan zaman diliminde, güvenlik sektöründe piyasa aktörleri devlet aktörlerine yer yer ikame oldu. Daha genel olarak, devlet ve piyasa aktörleri bir bütünlük arz etmeye başladı. Güvenlik sektörünün bu kısmi özelleşmesi, bu gelişmeden beklenen şeffaflık ve demokratik denetimi kendiliğinden sağlamadı. Hatta tersine, devlet ve piyasa karışımından oluşan yeni güvenlik sektörü, kazandığı organizasyon esnekliği sayesinde, eskisinden daha az saydam hale bile gelebildi. Günümüzde demokratikleşme hedefi ile güvenlik sektörünün yurttaşlar tarafından sorgulanması daha da büyük önem kazanmakta. Böylece kamu ve özel güvenlik personelinin topluma empoze edebileceği politikaları, bu politikalarla ilişkili araçları ve bu politikaların hedeflediği çözümleri sorgulama, tartışma ve bunların alternatiflerini araştırma pratiğinin oluşması için Güvenlik Almanak’ı türünden çalışmalar olmazsa olmaz bir gerekliliktir.”

“Daha çok özelleştirme” diyor özetle…

2009’da kaleme alınan aynı sunuşta, 2016’da çöktüğü açıklanan ve tüm sanıkların beraat ettiği Ergenekon davasına değiniliyor, güvenlik sektörü aktörlerinin sivil otorite tarafından denetlenmesi gerektiği vurgulanıyor.

TESEV’in 2013 tarihli bir başka yayını ise “Türkiye’de Ordu, Polis ve İstihbarat Teşkilatları: Yakın Dönem Gelişmeler ve Reform İhtiyaçları” başlıklı bir yayın.

Bu yayında da “demokratikleşme ihtiyacı” adı altında, en genel anlamıyla TSK’nin piyasalaşarak dönüşmesine vurgu yapılıyor.

Bir başka yayın ise şu: Sivil Toplum ve Güvenlik Sektörü Gözetimi / Sınırlar ve İmkânlar.

Bu yayında da “sivil toplum” güzellemesi yapılıyor bolca. Güvenlik kuruluşlarının denetim ve gözetiminin sivil toplum kuruşları tarafından yapılması gerektiği vaaz ediliyor. Örneğin, AKP diktatoryasında “sivil toplum” dedikleri de Ensar Vakfı, Nakşibendi tarikatı ve kolları, Türgev ve türevleri vs… Hadi bakalım, kolay gelsin!

Yukarıda sözünü ettiğim raporlardan birisinde deniyor ki: “Askeri hâkimler, subay üniforması ve dolayısıyla hiyerarşik bir yapılanma içinde görev yapmaktadırlar. Komutanlar askeri hâkimlerin sicil yoluyla yükselmelerinde etkili olmakta, atanmalarında ise bağlı bulundukları kuvvet komutanları yetkili bulunmaktadırlar.”

TESEV’in arzusu yerine gelmiş olmalı: Artık TSK içinde yükselmenin yolu yordamı “sivil” Erdoğan rejimine biat haline geldi. Sevinin TESEV’liler!

TESEV’in söz konusu rapor ve yayınlarında bariz bir “AKP’ye övgü” de yer almakta.

Bir yerde şu deniyor örneğin: “2002’den itibaren hükümet kanalıyla sürdürülen reformların, NATO’nun yeni strateji ve anlayışıyla uyumlu olduğu söylenebilir. Bu, tek eksenli (Batı), çok yönlü ve komşularla sıfır sorun siyaseti olarak da tanımlanabilir.” (Gülümsediğinizi görür gibiyim.)

Bir başka yerde şu var: “2006-2008 yılları arasında bu eğilimin devam ettiği, MGK ve özellikle Genel Sekreterliğinin yasal düzenlemeler öncesi birçok kurumsal işlevinin kademeli olarak sivil yönetime doğru kaydırıldığı görülmektedir.” (Artık umreye gidip ihramla poz veren, Cübbeli Ahmet'le tokalaşırken poz veren, “sipsivil” AKP mitingine katılıp konuşma yapan Genelkurmay Başkanı bile var, TESEV’in yüreğinin yağları erimeli!)

Kendisine “Başkomutan” dedirten Erdoğan'ın danışmanı mı? Karanlık bir örgüt olan SADAT’ın kurucusu ve “Anayasa’da laiklik ilkesi olmasın” diyen bir tuğgeneral: Adnan Tanrıverdi…

Dönüşüm yeni değil diye işaret ettiğimiz nokta bu işte: Laiklik düşmanı bir adam, önce ordu içinde tuğgeneral olabilmiş, emekli olunca da Kaçak Saray'a danışman yapılmış!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın SADAT’la olan ilişkisi, çok sayıda kuşkuyu barındırıyor? Erdoğan kendisine bağlı, yasa dışı, hukuksuz, gayri nizami, karanlık ve kanlı, özel bir örgüt mü yaratıyor? Erdoğan’ın hayalindeki parti-devletin kontrgerillası mı oluşturuluyor?

12 Temmuz’da yayınlanan özel haberimizde bu konuyu uzun uzadıya tartışmıştık. Dileyen yeniden göz atabilir: 

Al sana dönüşüm!

TSK’nin dönüşümü, aynı anlama gelmek üzere, ordunun parçalarına ayrılıp atomize edilmesi, şu son bir-iki ayın işi değil… Çok daha uzun soluklu, belki de yarım asra dayanan, küresel ve alçak bir planın parçası. AKP, bu plana tüy dikti sadece!

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_