Diktatörün muhtarı, muhtarın diktatörü…

Öyle yazmış Gebzeli Muhtar…

İlan etmiş mahalle halkına…

Bildiğin mahalle muhtarı… Gebze’nin Arapçeşme Mahallesi Muhtarı…

“Kız çocuklarının akşam ezanından sonra parklarda dolaşmasını istemiyorum. Yoksa eşek sudan gelene kadar döverim, bilmiş olun. Sevmesini de iyi bilirim dövmesini de, benden söylemesi…”

Elinizi vicdanınıza koyup doğruyu söyleyin, kimi hatırladınız muhtarın bu sözlerini duyunca?

Her hafta muhtarları kaçak sarayına toplayıp Diyanet vaizi edasıyla muhtarlara akıl veren birisi geldi mi aklınıza?

Ülkenin despotu var da, mahallenin olmaz mı?

Yüce Montesquieu’yu en iyi anlatan eserlerden biri de Louis Althusser’in “Montesquieu - Siyaset ve Tarih” kitabıdır.

Tez elden ve hızla okunmasını tavsiye ederim. Özellikle de “Despotizm” adlı bölümünü.  

Deniyor ki:

“Despotizmde, halkın tümü de despotun tıpatıp aynısıdır. Despot, hemen o an karar verir. Düşünmeden, nedenleri kıyaslamadan, kanıtları tartmadan, düzensiz ve dengesiz biçimde karar verir. Düşünmek için zaman gerektiği gibi, bir de, gelecek konusunda düşünceye sahip olmak gerekir. Oysa, despot, karnını doyurmak için kâr eden tüccar kadar düşünür geleceği, işte bu kadar. Bütün düşüncesi ise karar vermeye indirgenir; memurlarından oluşan o gelip geçici topluluk ise körü körüne yapılmış aynı hareketi en ücra eyaletlere kadar yineler. Ne karar verebilirler ki? Elinde yasa diye bir şey olmayan yargıçlara benzerler. Tiranın hangi nedenlere dayanarak karar verdiğini bilmezler; tiran da hiçbir nedene dayanmaz zaten. Ama gene de bir karar vermeleri gerekir! Bu durumda, onlar da, tıpkı onun gibi hemen bir anda karar verirler.”

Gebzeli Muhtar da, Montesquieu’nun anlattığı Tiran’a benziyor.

Daha doğrusu, ilhamını en tepedeki despottan alan despotçuklara benziyor.

Bir tarihte, Tayyip Erdoğan hayranı bir yandaş “Bu memlekette on tane daha Tayyip olsa memleket kurtulur” demişti.

Yerden göğe haklı. Bu memlekette “On tane Tayyip Erdoğan olsa” işimiz gerçekten kolay. Bizim asıl sorunumuz, her kentte, her semtte, her mahallede, her apartmanda onlarca, yüzlerce, binlerce  “Recepçik”, “Tayyipçik” ve “Erdoğancık” olmasıdır.   

Bakınız: Gebzeli Muhtar! Kaçak Sarayı’nda sık sık konuk olduğu diktatörün hık demiş burnundan düşmüş.

Kız çocuklarının kaça kadar sokakta kalabileceğinden tutun da, yanlarında kimlerle parka gidebileceklerine kadar bir dizi kural belirlemiş kendi kendine…

Bu muhtarın ağababası da öyle değil mi?

Kadınların kaç çocuk yapacağına, kürtajın yasaklanıp yasaklanmayacağına, ilkokul çocuklarının din dersi okuyup okumayacaklarına, yolunun üstündeki kafenin ikinci katında oturanların neden sigara içmeye devam ettiklerine bile karışan… Kimseye huzur vermeyeceğini ilan eden bir despot!

Oysa 4541 sayılı Muhtarlar Kanunu’nda muhtarın görevleri de, sorumlulukları da, yetkileri de belli.

Hiç de Gebzeli muhtarın “durumdan vazife çıkardığı” gibi görevleri yok muhtarların.

Ama Kaçak Saray’daki “rol model” ne yaparsa, yurdun dört bir köşesindeki despotçuklar da oradan ilham alarak ve yüz bularak ona benzemeye çalışıyorlar.

Saray’ın vurucu timi haline gelen polislerle işbirliği yaparak Ali İsmail’i Eskişehir’de döve döve öldüren esnaf da öyle değil miydi?

İlhamını, örneğini, moral ve motivasyonunu aynı despottan almıyor muydu?

AKP adlı “tarikatlara dayalı İslâmofaşist sermaye diktatörlüğü”, en küçük biriminden, sokağından, mahallesinden, semtinden başlayarak tepeye doğru bir ağ gibi, bir zehirli sarmaşık gibi ülkeyi sarmış durumda.

Can Dündar hapisteymiş. Gebzeli kız çocukları nerede peki? Silivri zindanıyla Gebze’nin Arapçeşme Mahallesi’nin ne farkı var?

İçerisi ile dışarısı arasında bir fark kaldı mı bu ülkede?

AKP yandaşı muhtarıyla, iktidar yalakası esnafıyla, Osmanlı Ocakları denen sopalı, bıçaklı türedi milis güçleriyle, gericisi ve ırkçısıyla hep birlikte bu memleketi yaşanamaz hale getiren binlerce “Tayyipçik” yok mu çevrenizde?  

Yani bazılarının dediği gibi mesele sadece Kaçak Saray’daki diktatörden kurtulmak değil. Mesele dört bir yanımızı saran, bu ülkenin ilerici, laik, kamucu, sosyalist, aydınlık insanlarına nefes alma hakkı dahi tanımayan yüz binlerce despotçuk ve diktatörcükten kurtulmak… Örgütlü, kararlı, topyekün mücadeleyle…

Yoktur başka çaremiz.  

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_