Bir Batı Anadolu kentinde “ölümün dili” konuşurken…

KENTİN SESİ - MANİSA yazıları

Ölümün, öldürmenin, öldürülmenin diliyle konuşulmaya başlandığında, yaşam belirtileri yok olur tüm organizmalarda.

İster insan, ister bir kent, ister ülke düşünün… Ölümün dili insansızlaştırır, umutsuzlaştırır, erdemsizleştirir, barbarlaştırır.

Yıllardır Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan göç alan bir kent burası.

Kürt nüfusun göçlerle hayli arttığı, Balkan göçmenlerinin hatırı sayılır bir orana ulaştığı, Orta Anadolulu, Karadenizlilerin de var olduğu bir Ege kenti. Kozmopolit bir yapı.

Bir sanayi, ticaret ve tarım kenti.

Türklerin ve Kürtlerin yıllardır bir arada yaşadığı, birlikte çalışıp ürettiği bir kent.

***

Dün durum farklıydı.

Herkesin kafası karmakarışık, tüm gözlerde soru işareti, tedirginlik, nefret, kaygı, üzüntü hepsi bir arada.

Tehlikeli gerilimler ve gerginliklere yol alınan bir atmosfer.

24 ölümün, 18 yaralanmanın haber alınmasından itibaren kentin orta ve üst orta sosyoekonomik kesimini temsil eden esnaf, tüccar, memur kesimi kimisi işyerine Türk bayrağı asarak, bazısı yakasına Atatürk rozeti takarak tepkisini ve safını belirleme gereksinimi hissediyor. Sosyal medyadan duyurular yapılıyor, kentin en merkezi meydanında akşamüstü toplanma ve tepkileri dile getirme çağrısı yankılanıyor. Söz konusu meydanın çevresinde çevik kuvvet otobüsleri konuşlanıyor.

Kürt nüfus sessiz: Herkes birbirini gözetliyor, herkes erkete, kimse kimin ne yapacağını kestiremiyor.

Sosyal medyadan savaş çığlıkları, Kürtlere ölüm naraları atılıyor.

En revaçta olan paylaşım ise, en tehlikeli olanı: “Bir subay şehit oldu diye ‘Menemen'i yakın’ diyen Mustafa Kemal'i özledim” mesajı bir anda zehirli bir sarmaşık gibi sosyal paylaşım ağlarına yerleşiyor.

Açıkça köylerin yakılması isteniyor, adeta “Kürtlere ölüm” deniyor korkunç bir ayrışma, ürkütücü bir milliyetçilik, dehşetengiz bir faşizme doğru kayış.

Birkaçıyla konuşmaya çalışıyorum.

Bu ülkede 1990’lardan beri 3 bin 500 köyün yakıldığını ya da boşaltıldığını, ama sorunun çözülemediğini söylüyorum.

Defalarca sınır ötesi harekat yapıldığını, söz konusu bölgeye bombalar yağdırıldığını bunların hiçbirinin akan kana çare olmadığını anlatıyorum.

Kime anlatıyorum ki?

Boşuna!

***

Anlıyorum ki…

Dünkü ölümler de, daha öncekiler de sadece ve sadece “karşılıklı nefrete”, “ırkçılığa”, “sınıfın bölünmesine” yarıyor.

Akan kan, emperyalizmin işine geliyor.

Sömürünün, insanların sırtından doymanın, daha çok kâr etmenin, bölgeyi hegemonya altına almanın şöyle ya da böyle “gizlenmesi” gerekiyor. İşte bu akan kan, bu acılar, bir Batı Anadolu kentinde yaşayan halkların birbirinden nefreti sömürüyü perdeliyor, örtüyor, gizliyor…

Ve sadece bir tek işe yarıyor: Daha çok emperyalizme, daha çok sömürüye, daha çok eşitsizliğe, daha çok özgürlüksüzlüğe…

Bu ülkede savaş var.

Bu ülkede savaş devam ediyor.

İnsanlar ölüyor.

Kan akıyor.

Bu somut gerçek tüm acılığıyla kaskatı duruyor önümüzde. İnkarı olanaksız.

Ve bu savaştan, bu ölümlerden, bu acıdan yararlananlar, kazananlar, rant üstüne rant biriktirenler var.

Emperyalizm kazanıyor. Emperyalizm sömürüyor. Emperyalizm yönetiyor.

***

Peki ne olacak?

İlk ağızda ve derhal talep edilmesi gereken, kanın durması, ölümlerin sona ermesidir. Kimsenin ölmemesi, hiç kimsenin öldürülmemesi. Savaşın, şiddetin, ölümün diliyle konuşanların derhal susması.

İkinci aşamada savaş çığlıklarının susturulmasıdır. Irkçı, milliyetçi, nefret içeren tüm söylemlerin sona ermesi. Bir Batı Anadolu kentini bile gergin bir barut fıçısı haline getiren ırkçılığın bitirilmesi.

Ve emperyalizme, emperyalizmin taşeronu AKP’ye, AKP’nin ilan ettiği liberal, gerici ikinci cumhuriyete karşı Kürt ve Türk emekçilerinin birlikte mücadele etmesi. Bu coğrafyada eşitliğin ve özgürlüğün, ilericiliğin ve aydınlanmanın inşası için birlikte mücadele etmek. Emperyalizmin direktifleri doğrultusunda kurulmasına çalışılan İslamizasyon / Osmanizasyon soslu diktatörlüğe karşı Türk ve Kürt halkının birlikte mücadele örmesi.

Ve bir kez daha çok acı bir şekilde kanıtlanmıştır ki, İslamizasyon / Osmanizasyon eksenli AKP iktidarı çözemeyecektir Kürt sorununu. Yıllardır liberal kesimin Kürt sorunu konusunda ümit bağladığı AKP, bir kez daha duvara toslamıştır. Elbette AKP’yle birlikte liberaller de aynı duvara toslamışlardır. Çünkü AKP’nin kardeşlikten anladığı “din kardeşliğidir.”

Sınıfsal gözlükle bakamayanlar, tarihte hep olduğu gibi körleşmişlerdir. Kürt ve Türk kardeşliğine sınıfsal temelden ve eksenden bakmadığımız sürece, körleşmeye, çözümsüzlüğe saplanmaya mahkumuz. Dolayısıyla ölümlere ve öldürülmelere de…

***

Halkların kardeşliği sağlanmadan…

Ölümler bitmeden, sona ermeden…

Akan kan durmadan…

Ne Kürt sorunu çözülebilir, ne de eşit ve özgür bir Türkiye’yi inşa edebiliriz.

Çünkü, çünkü, çünkü…

Kürt sorununun çözümü de, eşit ve özgür Türkiye’nin kurulmasından geçiyor.

[email protected]