Aynı fabrikanın imalâtı: Tayyibî tarikatı ile Fethullahî tarikatı

Var sayalım 15 Temmuz akşamı darbe girişimi, girişim olmaktan çıktı ve gerçekleşti, Tayyip Erdoğan saltanatı yerle bir oldu… Var sayalım Tayyiban ordusunun yerine Fethullahî ordu her şeye hâkim oldu.

Ne olacaktı? Ne değişecekti?

Örneğin, bombalarla yıkılmış bir Meclis’ten patronların çok istediği “Uluslararası İşgücü Yasası”ndaki değişiklikler geçmeyecek miydi?

Örneğin, sermaye sınıfının hasretle beklediği 45 yaş altı çalışanlara zorunlu bireysel emeklilik dayatması; duvarları yıkılmış, camları inmiş, koridorları harap olmuş Meclis’e sevk edilmeyecek miydi?

Örneğin, OHAL’i fırsat bilen Çevre ve Şehircilik Müdürlükleri, patronların yağma ve talan faaliyetlerine birer birer “ÇED gerekli değildir, durmak yok yola devam” kararı vermeye başladılar; Fethullahî tarikatı başarsaydı, başka türlü mü olacaktı?

Bakmayın siz parlamentonun bombalanıp duvarlarının yıkılmasına: Sermaye sınıfı ne isterse, TÜSİAD ne arzu ederse, burjuvazi ne talep ederse hepsi birer birer, sessiz sedasız, usul usul geçiyor Meclis’ten!

Patronlar AKP’ye, AKP komisyonlara, komisyonlar Genel Kurul’a sevk ediyor; kimi zaman tek tek, bazen de bir “torbanın” içinde yasalaşıveriyor… Fethullahî tarikatı darbeyi gerçekleştirip iktidara gelseydi, hangi yasaları çıkaracakdıysalar, aynılarını Tayyibî tarikatı çıkartıyor zaten!

Dolayısıyla ortada bir “demokrasi zaferi” falan yok; AK-ist ve Ensar-ist Tayyibî tarikatının “zafer çığlıkları” var sadece…

Gericilik gericilikle, piyasacılık piyasacılıkla, Amerikancılık Amerikancılıkla mücadele edemez; ancak birbirleriyle güç ve iktidar savaşına girişirler!

Aynı anlama gelmek üzere… Tayyibî tarikatı, Fethullahî tarikatıyla mücadele edemez; ancak birbirleriyle güç ve iktidar savaşına girişirler!

Ve yine aynı anlama gelmek üzere… Tayyibî tarikatının temsil ettiği değerler, Fethullahî tarikatının değerleriyle mücadele edemez; ancak birbirleriyle güç ve iktidar savaşına girişirler!

Ortada kocaman bir yalan var… Ve herkesin bu yalana inanması isteniyor!

Çünkü… Tayyibî tarikatı da, Fethullahî tarikatı da aynı fabrikanın imalâtı. Emperyalizmin, tekellerin, NATO’nun, Genelkurmay’ın, TÜSİAD’ın ortak mamulâtı. Yıllarca birlikte yürüyüp aynı yağmurda beraber ıslandıktan sonra, yollarını ayırmış olmalarının hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.

Dün Tayyip Erdoğan Din Şurası’ndaki konuşmasında açıkça itiraf etti… “Aynı menzile gidiyorduk” dedi, “Allah dedikleri için müsamaha gösterdik” dedi, “Şahsen ben de yardımcı oldum” dedi.

Eğer savcı varsa memlekette… “FETÖ” dedikleri Fethullahî tarikatına dair başlatılan soruşturmaların bir numaralı sanığı aslında Tayyip Erdoğan olmalı. Çünkü ortada açık ve net bir itiraf var!

Ve ortada bir yobaz diktatorya var: Tekellere ve tarikatlara dayalı islâmofaşist bir diktatorya… Tayyibîler ile Fethullahîler koalisyon ortağıyken de vardı, bugün de var.

Çünkü islamizasyon programı emperyalizmin, tekellerin, sermayenin ve ordunun ortak prodüksiyonudur.

Yalçın Akdoğan’ın “Diğer dini cemaatler müsterih olsun, onlara dokunmayacağız” sözünü unutmamak gerekiyor. AKP diktatörlüğü varlığını tekeller ile tarikatlara borçlu. Bu tarikatlar içinde, bir tarikatla –Fethullahîler ile- yumruk yumruğa kavga ediyor olması, AKP’nin islamofaşist karakterini ve özünü asla değiştirmez. 

Bu yobaz diktatoryaya, utanıp sıkılmadan “demokrasi” adına destek vermeye devam etmek aptallık değilse eğer, ihanettir.

Cumhuriyet AK Partisi Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, darbe sonrası OHAL’i normal karşıladığını söylüyor her yerde… “Yeter ki cadı avı yapılmasın”mış! Siyasal islamcı iktidarın sözüne güvenilebilir mi? Siyasal islamcı AKP kadrolarından cadı avı yapmaması beklenebilir mi? Kılıçdaroğlu güveniyor ve bekliyor! İşte bu yüzden CHP, AKP’nin tamamlayıcı yüzü ve mütemmim cüzüdür…

OHAL, devletin işleyişini hızlandırmak ve TSK’yi yeniden yapılandırmak için ilan edilmiş. Öyle diyorlar. Kılıçdaroğlu da destek veriyor. Oysa devletin işleyişini hızlandırmanın öteki adı “diktatorya”dır. Diktatörlükte kararlar tartışılmadan, tartılmadan, değerlendirilmeden, ölçülüp biçilmeden, tarafların görüş ve önerileri alınmadan Meclis’ten geçirilir. Dolayısıyla, zaten var olan islamofaşist diktatoryanın hızı, ivmesi, şiddeti, OHAL’le birlikte daha da artmıştır, artmaya devam edecektir.

Kamuda AKP tipi OHAL demek, hızlandırılmış ve seriye bağlanmış islamizasyon ve tekelizasyon anlamına gelir… Hukukta AKP tipi OHAL demek, darbe retoriği üzerinden dolu dizgin kanunsuz bir şer’i tahakküme gidiş anlamına gelir… Ekonomide AKP tipi OHAL demek, sermayenin diktatörlüğü anlamına gelir. 

Geçen hafta yayınladığımız ve iki gün süren “Hepiniz oradaydınız” başlıklı yazı dizimizde gözler önüne serdiğimiz gibi…

Bütün FETÖ’cüler AKP’li, bütün AKP’liler FETÖ’cüdürler. Ve hepsi birlikte piyasacı, gerici ve Amerikancıdırlar.

Tayyibî tarikatı ile Fethullahî tarikatı arasında bırakılan halkın bu karanlık labirentten elbette var bir çıkışı… O çıkış levhası laikliği, aydınlanmayı gösteriyor… Sermaye ve tarikatlar diktatörlüğüne karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesini gösteriyor… Örgütlü mücadeleyi  gösteriyor… O denli net ki: Görüyor olmalısınız.  

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_