Türkiye'nin sorunu RTE'dir

Arkadaş öyle sıradan bir Başkanlık istemiyor. Şirket  devleti istiyor.

“Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir, prangalardan kurtulmak lazım” diyor.

Pranga d ediği,  yolsuzlukların, hırsızlıkların, usulsüzlüklerin denetimi. Yani yargı. Yani anayasa, yasalar. “Bunlar olmasın” diyor, “olsa da beni bağlamasın “ diyor.

Şirket yönetimi ne demek?

Aşırı kârdır, sömürüdür, vurgundur, taşeronluktur. Devletten ( devlet de kendisi olacağına göre, kendi kendinden) SİT alanlarını, kamu arazilerini kapatmak, devlet hazinesinden şirketin patronuna hortum döşemektir. Böylece ayakkabı kutularına da gerek kalmaz.

Şirket yönetimi demek, halkın, kamunun çıkarlarını değil, şirketin, patronun ve ailesinin çıkarlarını kollamak demektir.

Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler demektir.

Şirketler başka ne yapar; sendika istemez, her türlü emek örgütlenmesini yasaklamak temel felsefedir.

Cumhurbaşkanı olmuş ama bu onu kesmiyor, şirket patronluğu istiyor. Devlet şirketinin başı olmak istiyor.

Şirketlerin dini, imanı paradır, sömürüdür.

Aslında aklına gelse, “Türkiye vakıf gibi yönetilmeli” de diyebilirdi. Türkiye’nin, oğlunun, kızının yönetiminde olduğu Turgev’e bağlanmasını da isteyebilirdi.

Unuttu galiba.

Bugünlerde çok unutkan.

Örneğin 2005 yılında yaptığı konuşmada, ”Türkiye’de Kürt sorunu vardır ve o benim sorunumdur” demişti.

Bunu da unuttu. Şimdi, “ne Kürt sorunu ya, o da nereden çıktı” diye bağırmaya başladı.

Unutkanlık  kötü bir rahatsızlık.  Alzheimer başlangıcı gibi bir şey.

“Kürt sorunu yoktur” diyor. Bunun devamı “Türkiye’de Kürt yoktur” demek.

Apo da, İmralı da yok. Dolmabahçe’de Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı ile HDP heyetinin açıklamaları da zaten soya fasulyesi üretim alanlarının genişletilmesi ve davul tozu ihracatının arttırılması ile ilgiliydi.

Öcalan, İmralı, Kandil görüşmeleri de zaten tezgâh, montaj ve dublajdı. Gerçekte böyle şeyler olmadı.

Aslında RTE bu görüşünü bir yıl önce de söylemişti. Yine bir seçim öncesi dönemdi.

Demişti ki, Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, bazı Kürt vatandaşların sorunu vardır.

Seçim kampanyası için iyi bir numaraydı.

Öyle ya bunu her alanda kullanabilirsiniz.

Örneğin, Türkiye’de Alevi sorunu yoktur, bazı Alevi vatandaşların sorunu vardır.

Türkiye’de eğitim sorunu yoktur, eğitimsiz bazı vatandaşların sorunu vardır.

Sağlık sorunu yoktur, bazı sağlıksız vatandaşların sorunu vardır.

İşsizlik sorunu yoktur, işsiz bazı vatandaşların sorunu vardır.

Aslında varılan noktada, Türkiye’de ciddi bir sorun var. O da RTE sorunudur.

RTE Türkiye’ye özgü Başkanlık isteğini ilk ortaya attığında, önerdiği bu yönetim biçiminin ülkemizin, ecdadımızın fıtratına uygun olduğunu, bunu örnek almamız gerektiğini vurgulamıştı.

Osmanlı’nın fıtratında çok şey olduğunu biliyoruz.   

İlk akla gelenlerden biri Deli İbrahim.

Öyle ya da böyle, padişah olmuş, devlet yönetmiş.

Fıtratımızda daha çok şey var.

Koltuk için, iktidarı korumak için padişahlar evlatları, evlatları da babaları için “başları vurulsun” fetvaları çıkarmış, açık cinayetlere yol açmışlardı.

Bunlar biliniyor ve fıtratımızda var.

Ancak bu fıtrat olayını çok da seslendirmek doğru değil.

En azından Bilal’in geleceği için üzülürüm.

İktidarını, koltuğunu korumak için devleti şirketleştirmek isteyenlerden her şey beklenir.

Neyse yine de RTE, kimsenin aklına gelmeyen bir buluşa imza attı.

Türkiye’de Kürt sorunu yok, Kürt de yok.

Karda yürürken kart, kurt diye ses çıkaranlar var.

Türkiye’nin önü açık. Türkiye ilerliyor. Kıskananlar çatlasın.