Terörün belini kırma yalanı

 

Bu devlet ve yöneticileri terörle mücadele diye 30 yıl boyunca dağlara, köylere bomba yağdırdı. Her operasyonun ardından Televizyonlara çıkıp “örgütün belini kırdık” dediler.

Özal dedi, Çiller dedi, Mesut Yılmaz dedi. Şimdi bunlar aynı şeyi söylüyorlar.

Koltuklarının, iktidarlarının devamı için hep yalan söylediler.Hep halkı aldatma yoluna gittiler.

On binlerce insanımız hayatını kaybetti. Köyleri, ormanları yaktılar. Köyleri zorla boşalttılar. O boşaltılan köylerdeki insanlar nerelere gittiler, nasıl yaşadılar, umurlarında olmadı. Kendi ülkelerinde mülteci oldular.

Ülkenin başvekili önceki gün ABD’de aynı cümleyi yineledi; “Türkiye’de terörün beli bugün itibarıyla kırılmıştır” dedi.

Hem de gün, saat veriyor.

Bu açıklamasının ardından aradan 24 saat geçmeden Tunceli’de tabur komutanı binbaşı Yavuz Sonat Güzel PKK saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.

Bu yetmedi, aynı gün Giresun’un Güce ilçesinde jandarma karakolu tarandı, üç kişi yaralandı.

Beli kırılan kim?

Terörün belini kıran bu yöneticinin kendi belinde bir hasar var mı bilmiyorum. Ancak 30 yıldır tekrarlanan bu palavralar belki birkaç seçim almanıza yarar ancak bu aldatmaca sonsuza kadar sürmez.

Ne yapsalar da bu kez oyları artmıyor, azalıyor.

Satmayan, okunmayan yanaşma gazeteleri, saray basını da yalan yayınlarla günü kurtarmaya uğraşıyor.

Manşetler attılar. Pkk’lılar toplu halde teslim oluyorlarmış.

Teslim olmaya gelmişken binbaşıyı da vuralım demişler, herhalde.

Bu yalanlarla nereye kadar gidilir?

Aziz Güler adlı üniversite öğrencisi Disk’e bağlı Genç-Sen’in kurucularından.

Kobane’ye gitmiş. Burada İşid çetelerine karşı verilen mücadeleye katılmış ve orada yaşamını yitirmiş.

Bu ülkede doğmuş büyümüş, bu ülkenin vatandaşı olan Aziz’in cenazesi  Türkiye’ye sokulmuyor.

Ağabeyi, ailesi, çeşitli demokratik örgütlerin temsilcileri dün Ankara’da bir araya geldi, bu hukuksuzluğu konuştuk.

Suruç kaymakamı, ailesine cenazenin getirilemeyeceğini, sınırdan içeriye sokulamayacağını, Türkiye’de toprağa verilemeyeceğini söylüyor.

Hukuken  kaymakamın söylediği mümkün değil. Nedenini soruyorlar.

Kaymakam, Başbakanlıktan gelen şifai talimat üzerine böyle bir yasaklamaya gidildiğini söylüyor.

Türkiye’de doğmuş, büyümüş, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi ve TC vatandaşı olan bir gencin cenazesinin getirilmesini engelleyen hiçbir yasa hükmü yok. Ancak başbakanlığın sözlü talimatı var!

Hukuksuz, keyfi, insanlık dışı yeni bir uygulama örneği bu.

Daha dün, Televizyondaki konuşmasında,”her eve bir ölü yıkayıcısı lazım” diyen cumhurun başı, bu genç öğrencinin cenazesinin neden engellendiğini de açıklarsa iyi olur.

Hadi bakalım, bir kez olsun,”yaratılanı sev yaratandan ötürü” de Aziz Güler’in cenazesi kendi  memleketinde toprağa verilsin.

DAVUTOĞLU İNCİLERİ
Başvekil ABD’de yine inciler döktürdü.

“Dünyada en özgür basın Türkiye’de var” dedi.

Demek ki Hürriyet Gazetesinin binasına yapılan saldırıyı duymamış, okumamış. Demek ki, saldıranların başında AKP milletvekilinin olduğunu da söylememişler.

Nokta Dergisini  polisin bastığından haberi olmamış demek ki?

Mit Tır’larının silah taşıdığını  belgeleyen Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar için Cumhurbaşkanının ağırlaştırılmış müebbet cezası istediğini de duymamış demek ki.

Demek ki, daha dün Diyarbakır’da Dicle Haber Ajansının polisler tarafından basıldığından haberdar değil.

Bu kadar örnek yeter.

Bu başvekil gazete okumaz mı, Televizyon izlemez mi?

Vatandaşın bildiğini bilmeyen bir kişi bu ülkeyi yönetiyor.

“Türkiye’deki basın özgürlüğü dünyada başka ülkede yok” muş.

Vah vah!

Demek ki öyle biliyor.

Birisi onu uyandırsa bari.