MİT raporunu kokoreççi sızdırdı

Sonunda Başbakan da aynı cümleyi kurdu.

“Ben konuşursam yer yerinden oynar!”

Bu güne dek bu sözü en çok kullananlar, dolandırıcılıktan, hileden, nüfuzunu, makamını kötüye kullanarak haksız kazanç elde edenler, politik amaçlı dalaverelerde suçüstü yakalananlar oldu.

“Ben konuşursam...” diye başlayan cümle, bizim ülkemizde karşısındakileri tehdit ederek kendi suçunu kapatmaya çalışmak, ya da “ben giderim ama seni de beraberimde götürürüm” anlamına geliyor.

Geçmişte bu sözü çok söyleyen oldu. Ancak, aklı başında herkes ya gülüp geçti, ciddiye almadı ya da “gerçek sorunlu ya da suçlu bu adamın kendisi” algısı öne çıktı.

“Devletin mahremine” dokunulmuş, bu yapılan, yani MGK kararlarını ortaya çıkarmak vatan hainliğiymiş.

Başbakan’ın “devletin mahremiyeti” diye savunduğu konu, ancak diktatörlüklerde, tek adam rejimlerinde var olabilen, vatandaşları fişleme, ayırma, sonra da bu kişiler için, yeri zamanı geldiğinde “gereğini yapma!” anlamına gelir.

Önce Hüseyin Çelik bu vahim yanlışı yaptı “Mit’in veri tabanında oluşturulan bilgiler hiç kimse ile paylaşılmamıştır. Bu bilgiler MİT içinden birileri tarafından gazeteye servis edilmiştir” dedi televizyonda.

Kimseyle paylaşmamışlar, sadece iktidar olarak kullanmak üzere kendileri bilmiş.

Bu yeterli görülmedi ki, Başbakan sahne aldı.

İşi vatan hainliğine kadar götürdü. “Mahrem” dedi. Gereğini yapmayan yargıya da haddini bildireceğini ifade etti.

Konu ne?

İnsanları dinine, mezhebine, siyasal görüşüne göre fişliyorsun.

“Yok, hayır, fişleme yok, öyle bir şeye izin verir miyiz?” demiyorlar. İnkar etmiyorlar fişleme yaptıklarını.

Utanmaları gereken bu fişlemenin kendisi.

İktidar için, başbakan için fişleme sorun değil.

Sorun, “bu alçaklık nasıl sızdırılır, nasıl yazılır, nasıl kamuoyuna açıklanır”mış.

Olaydan değil, olayın ortaya çıkmasından rahatsız oluyorlar.

Solcular, komünistler, Aleviler, Kürtler, Ermeniler zaten on yılardır fişleniyorlar, izleniyorlar, pusuya düşürülüyorlar, bombalanıyorlar, öldürülüyorlar, cezaevlerine dolduruluyorlar, faili meçhule uğruyorlar, yargısız infazlara kurban ediliyorlar.

Bunlar zaten bilinen, neredeyse “olağan” sayılan vakalar.

Şimdi buna bir de iktidarın koalisyon ortağı cemaatçilerin fişlenmesi eklenince rahatsızlık yarattı.

Başbakan’ın yanıtlaması gereken tek soru var

Fişleme var mı?

Yok demiyorlar. Var ama mahrem diyorlar.

İkinci soru Neden var ve ne hakla?

Kim sızdırmış, neden sızdırmış? O işin başka tarafı.

Bu ülkenin vatandaşları neden böyle gizli yollarla, derin güçler tarafından fişleniyor?

Bir süre önce AİHM yargıçlığı yapan CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, fişleme yapmanın “nitelikli suç” kavramına girdiğini, özel hayata müdahale olduğunu, hele ki bunu kamu görevlisi yapıyorsa suçun ciddiyetinin daha da ağırlaştığını vurguluyor.

Başbakan’a göre, vatana ihanetmiş.

Hükümetle vatanı karıştırmamak lazım.

İktidar içinde kimileri birbirine ihanet edebilir. Vatanla ne ilgisi var. İktidar eşittir vatan mı?

Başbakan, “kampanyayı yürütenleri açıklamaya kalkarsak yer yerinden oynar!” diyor.

Neden? Yasadışı, normal olmayan bir şey mi var? Varsa zaten açıklamakla yükümlüsünüz. Bunun üzerine oturmak, saklamak suça ortaklıktır.

Yok, eğer yasadışı bir şey yoksa bu blöf neden ve kime?

Hadi, tuğlayı çek bakalım. Çekemezsiniz, çünkü siz de altında kalırsınız?

Çünkü o seslendiklerinizle yıllardır iş ortağısınız. Beraber yürüyorsunuz bu yollarda.

Devlet hazinesini, kadrolarını birlikte kullanıyorsunuz.

Şimdi ne oldu da birbirinizi “ele verme” sürecine girdiniz?

Hani soygundan sonra çalınan parayı paylaşamayanlar birbirini ihbar eder, ele verirler ya. Bu iş biraz oraya gidiyor.

Şu soru yanıt bekliyor: Vatandaşı neden ve ne hakla fişliyorsunuz?

“Belge MİT içinden sızdırılmış” yanıtı ile sorumluluktan kurtulamazsınız.

Nerden sızacaktı ya?

Kokoreççiden mi, kebap 49’dan mı?