Mahremime dokunma!

Şu “sandık” lafı çok yalama oldu.

Adamlar kucaklarında, odalarında büyük paralarla yakalanıyorlar. Yolsuzluk izleri Bilal’i gösterince savcıyı görevden al, HSYK’ya, Danıştay’a saldır.

Sonra da “Ben sandıkta hesap veririm” de. Sandık hasap yeriyse, bu mahkemeler neden var?

“Senin kahraman dediğin polislerin 6 genci öldürdü. yüzlercesini yaraladı. Bu ağır suç.

Roboski’de kim ve ne hakla insanları bombalayarak öldürdü” diye sorulunca yanıt hazır:

-Sandıkta görüşürüz.

Sorular çok

-Kestik dediğiniz hortumları evlerinize bağlamışsınız.

-Sandık her şeyi gösterir.

-Borsa allak bullak, Türk Lirası değer kaybediyor. Halkın tepkisi çok fazla.

-Yalan, tepki belli çevrelerden. Benim halkım diyor ki “Çal kardeşim, ye kardeşim, yeter ki iş yap. Biz de iş yapıyoruz. Bak Türkiye nereden nereye geldi. Ee biz de bir yerlerden bir yerlere gelmeyelim mi? Sandık, sandık.

Seri mitinglerinde aklınca savunma yapıyor

-İstanbul-İzmir arası 3,5 saate inecek, otoyol yapıyoruz. Yolsuzlukların olduğu yerde iktidar bunu yapar mı?

Yapar!

Türkiye’de zaten hele ki devlet ihalelerinde, ihale verene, ihale alan tarafından en az yüzde 10 cukka verildiğini bu sektörde çaycılar, şoförler bile bilir.

İş bu kez kötü. Tarzan zorda.

Bakanı Bayraktar bayrak açtı. ”Yediysek beraber yedik. O zaman sen de istifa et. Beni harcarsan seni de götürürüm” diyor.

Bayraktar uyanık. Biliyor ki yapılan bir yolsuzluk, hırsızlık var, az ceza almak için, itirafçı olmayı düşünüyor. İtirafçı olmak demek, içinde yer aldığı “suç orgütü”nün elemanlarını, liderini, eylemlerini açıklamak, örgütü çökertmeye yardımcı olmak demek.

Tehlikeyi kavrayan, bugüne dek liderlerinin kucağında gününü gün eden geminin fareleri ufak ufak tüymeye başladılar. Başbakanı ile ses sese verip Kars’ta kardeşlik anıtını yıktıran dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Efendi ve iki milletvekili arkadaşı kaçıp kurtulduklarını sanıyorlar.

Recep Bey ise mitinglerde İstiklal Marşı’ndan parçalar okuyarak bu beladan yırtacağını düşünüyor.

“Şuheda fışkıracakmış, toprağı sıksan şuheda”

Oysa halk gördü, iş saklanacak gibi değil, milyon dolar, milyon avrolar fışkıracak yatak odasını sıksan.

Savcılara, yargıçlara, ”sen bizi nasıl soruşturursun, bu bizim mahremimiz” diyor.

Ünlü dolandırıcı Parsadan’ın bile aklına böyle bir gerekçe gelmemişti. ”Dolandırdığım insanlar, çaldığım paralar benim mahremim karışamazsınız” diyemedi yargıçlara garibim.

Ne olunca pişkinlik ya da yüzsüzlük deniliyor?

BAŞBAKAN, O MÜFTÜYÜ DERHAL KOV

Kadıköy’de Sultan 3. Mustafa İskele Camisi’ne 25 Aralık gecesi ışıklı panoya iri harflerle yazılan yazı şu:

“Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır.”

Küçük de olsa tepkiler üzerine Kadıköy Müftüsü İlyas Öztürk, bunun Noel gecesine denk düşmesinin tamamen tesadüf olduğunu söylüyor.

Demek ki Noel gecesi olmazsa bu yazı panoda sürekli kalabilir.

Müftü bilmiyor mu, düşmanlık ve nefret suçunu içeren böyle bir yazı ne Noel’de ne bir başka gün yazılır.

“Biz herkese aynı gözle bakarız. Yaradılanı severiz yaratandan ötürü” diye nutuk atan Başbakan, bu müftüyü, buna göz yuman Diyanet İşleri Başkanı’nı neden görevden almıyorsun?

Polisleri toplu halde görevden almalardan buna sıra gelmiyor değil mi?

Haa bir de konuyla ilgisi yok ama aklıma geldi.

Suriye Devlet Bakanı Esad’a, “görevi bırak ve git Suriye halkının başından” demiştin.

Sen ondan önce mi gideceksin ne?

YENİ YIL GÜZEL OLSUN
Bugün yeni yılın ilk günü. Yeni yıl ülkemize, bölgemize ve dünyaya barış getirsin.

Siviliyle, askeriyle, polisiyle, TOMA’sıyla, panzeriyle, derin ve sığ devletiyle hak arayan halka şiddeti, saldırıyı sürdüren iktidarın defolup gitmesini, demokratik, insan haklarına ve özgürlüklerine, emeğe, kadına, gençliğe saygılı bir iktidarın gelmesini diliyorum...