İşten atılınca gazeteciliği hatırladı

Son bir yılda merkez medyada çalıştıktan sonra gazetelerinden kovulan ya da ayrılmak zorunda bırakılan gazetecilerden bazıları, Punto-24 adında dernek kurmuşlar. Onursal başkanlığını Hasan Cemal üstlenmiş.

Kurucular arasında bulunan, hükümetin resmi olmayan yayın organı Sabah gazetesinden atılan Yavuz Baydar bu konuda bilgi vermiş.(31 Ocak Birgün)

Aman Allahım neler de söylemiş.

Diyor ki “Son iki yıldır, özellikle bir çeşit cezai tedbir olarak hükümetin hoşlanmadığı meslektaşlarımız kendilerini kapıda buldular. Bizim amacımız rasathane gibi gözlem evi oluşturmak. Gazetecilik ilkelerine göre biz neredeyiz, eksiklerimiz neler, hükümetin, patronun baskıları açısından durumumuz nedir? Bu konularda nabız tutacağız.”

Bak delikanlı, önce ben senin bir nabzını tutayım, insanlar önce “Bu sözleri söyleyen kişi neyin nesi, kimmiş” diye meraklarını gidersinler.
Söylenenler iyi, hoş sözler de, bunu en son söyleyecek kişilerden biriysen bir durmak gerek.

Avrupa Birliği Komisyonu 6 Mayıs 2011 tarihinde Brüksel’de geniş katılımlı bir toplantı yaptı.

AB ülkelerinin önemli gazeteci, yazar ve editörlerinin bulunduğu, 7 dilden simultane tercüme yapıldığı toplantıya Türkiye’den katılan birçok gazeteci arasında ÇGD Genel Başkanı olarak ben ve hükümet yandaşı Sabah gazetesinin yazarı, okur temsilcisi Yavuz Baydar da yer almıştık.

Toplantının konu başlığı “Batı Balkanlar ve Türkiye’de Medya ve İfade Özgürlüğü”, sloganı da “Speak Up”(sesini yükselt) idi.

Toplantında Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek ve Genişlemeden Sorumlu Stefan Fule de hazır bulundu ve konuştular.

Ben konuşmamda AKP hükümetinin gazeteciler ve medya kuruluşları üzerinde estirdiği terörü, iktidarı eleştiren, muhalif oldukları için cezaevlerine atılan gazetecilerin uğradığı haksızlıkları, medya dünyamızda iktidarın yarattığı ağır otosansür iklimini, Başbakan’ın isteği ile bazı gazeteci ve televizyon programcılarının işlerine son verilmesini vurgulayarak iktidarın, Başbakan’ın tutumunu kınadım. AKP iktidarı yanında AB’nin bu alandaki iki yüzlü tutumundan söz ettim. Konuşmamı şöyle bitirmiştim:

“AB yöneticileri olarak sizler bu açık baskılara karşın, hükümeti destekleyerek ona cesaret veriyorsunuz, gazeteciler ve ifade özgürlüğü konusunda da, ‘hay Allah çok üzücü’ diyorsunuz. Bu tutumunuzu oportunist buluyorum, buna bizde, “tavşana kaç, tazıya tut” deniliyor. (Brüksel’deki bu toplantı ile ilgili geniş bilgi, benim “Hoşana’nın Son Sözü” adlı kitapta yer alıyor. Büyülüdağ Yay. Sh. 269”)

Benden sonra söz alan, yeni dernekçiliğe merak salan Yavuz Baydar uzun konuşmasında, başbakanına ve AKP hükümetine toz kondurmadı, canla başla savundu.

Bu delikanlı bununla da yetinmedi, bu toplantı ile ilgili izlenimlerini, çalıştığı Sabah gazetesinde yarım sayfa yer ayırarak yazarken benim konuşmamı kastederek, şu cümleleri kurdu:
“Salonda söz alan bir Türk Gazeteci örgütü temsilcisi, Türkiye’de yaşanan basın özgürlüğü ile ilgili sorunların son 8 yıldır AKP iktidarının baskısı altında olduğunu ifade etti. Bu görüşe göre,Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu AKP hükümetinin iktidara gelişi ile başlamıştı. Milat 2012 idi.

Bu zat, hükümetin baskısını olağan karşılamış, her dönemde yaşanan sıradan işlerden saymıştı. Cezaevindeki ve baskı altındaki gazetecileri, mesleğini değil hükümeti savunmuştu.Medya yaşamına egemen olan otosansür konusunda ise hükümet değil patronların sorumlu olduğunu söyleyebilmişti. (Sabah 9 Mayıs 2011)

Ayrıca, “Salonda söz alan Türk Gazeteci örgütü ve temsilcisi” kimdir? Yazma ihtiyacını da duymamıştı.

Bu arkadaş bir süre önce Sabah gazetesinden atılınca birçokları gibi hidayete erdi, gazeteciliği, meslek ilkelerini hatırlamaya başladı. Rasathane gibi olacaklarmış, nabız tutacaklarmış.

Öncelikle vurgulamalıyım ki, her alanda, özellikle medyada örgütlenmeyi değerli bulan, savunan bir kişi olarak dernekleşmeyle bir alıp vereceğim yok. Ancak, kimin dün ne yaptığını, bugün ne yapmakta olduğunu hatırlatmak da görevimiz.

Gazetecinin, yazarın kişiliği, kalibresi, saygınlığı ya da rezilliği zor günlerde, baskı dönemlerindeki tutumu, duruşu, direnci, iktidarlar karşısındaki bağımsızlığı ile ortaya çıkar.

İşten atıldıktan sonra yazdıkları ile değil.

Oysa siz zor dönemde kaçtınız, saklandınız, sırtınızı iktidara, güçe dayandırarak gün geçirdiniz.

Şimdi işten çıkartıldınız. İktidar da sallanıyor, kafanızı çıkartmaya iktidar yandaşlığınızı unutturmaya çalışıyorsunuz.

AKP’nin 12 yıllık iktidarı gazeteciler için çok öğretici oldu. AST’ın bir oyunundaki şarkıyı hatırlatıyor. “Sağcıyla sağcı, solcuyla solcu, oh aman Allahh.”