İktidar, Kenan Evren ile yarışıyor..

Antalya’da şiddetli fırtına ve hortum seraları tahrip etti, evlerin çatılarını uçurdu.

Ankara’da Saray’dan ve başbakanlıktan estirilen şiddetli tehdit açıklamaları üniversiteler ve bilim çevrelerinde temelleri sarstı. Öğretim üyelerinin evlerine şafak vakti yapılan polis baskınları ve gözaltılar büyük tahribat yarattı.

Anayasa’nın 26. Maddesi çok açık. Diyor ki;

“Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.

Bu hürriyet, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

Sayıları bini aşan akademisyenler, anayasanın bu maddesindeki hükme dayanarak, Anayasanın ve hukukun yürürlükte olduğunu “sanarak” , ülkenin önemli toplumsal sorunu konusunda görüş açıkladı.  

İç savaş koşullarının yaşandığı ülkede barışın egemen olması talebinde bulundular.

Hem de toplu olarak.

Siz misiniz bunu yapan?

İlk yumruk Saray’dan geldi. RTE, “Anayasa ve yasalarımıza göre açık suç teşkil eden bu ihanet karşısında ilgili kurumların gerekeni yapacağına inanıyorum” dedi.

Hangi anayasa? Ortada bir anayasa var onun 26. Maddesi ne zaman yürürlükten kalktı?  

“Ne yapayım böyle aydını, bunlar karanlık” dedi.

Ona ilk destek başbakandan geldi. Akademisyenlerden imzalarını geri çekmelerini istedi.

Gelin itirafçı olun, örgütü ele verin cezadan kurtulun, yoksa içeri atarız, işten atarız, demeye getirdi.

Oysa bu söz, tehdidin ötesinde, imzacı öğretim üyeleri için aşağılama ve ağır hakaretti.

En veciz değerlendirmeyi Adalet Bakanı Bekir bozdağ yaptı; “Bu bildiriyi PKK terör örgütünün hazırlamış olduğu görülüyor” dedi.

Sanki bin küsur üniversite hocası içinde bir bildiri yazacak yetenekte kimse yok.

Meğer neler olabiliyormuş.

Diyanet’in, ”nişanlılar el ele tutuşamaz, babanın öz kızına şehvet duyması, Cem evlerinin kırmızı çizgi olması, Alevilerle evlenilmez onlar Müslüman değil “ gibi fetvaları, Müslüman Kardeşler Örgütü, El kaide ya da İşid’in hazırlamış olabileceğini kimse ileri sürmedi, kimsenin aklına gelmedi.

Eski deyimle Tarih nasıl tekerrür ediyor.  

Aziz Nesin’in öncülüğünde 12 eylül sürecinde darbe yönetiminin baskılarına  karşı itirazı içeren (hazırlık sürecinde benim de içinde olduğum) 1235 imzalı aydınlar muhtırası (dilekçesi) açıklandığında Kenan Evren de aynı cümleyi kurmuştu.

İmzacıları hain olarak suçlamış,”ne yapayım böyle aydını” demişti. Ardından sıkıyönetim savcılığı imzacılar hakkında dava açmıştı.

Bugünkü iktidar, baskıcı, zalim uygulamalarıyla, Evren dönemi ile yarışıyor.

Evren yönetimi, yalan da olsa “kısa sürede demokrasiye dönülecektir” demişti.

Şimdiki iktidarın başındakinin demokrasi ile başı hoş değil. Dine, İslama bağlılığın birinci derecede önemli olduğunu söylüyorlar.

“Halkın Seçtiği” Evren yüzde 90’ın üzerinde oy aldı.

“Halkın seçtiği” Cumhurun başı bu konuda biraz geride kaldı, yüzde 55 oy aldı.

12 eylül sürecinde solcu gazeteler bir süre kapatıldı, sonra yayınlarına devam ettiler.

Bu yönetim döneminde medyanın yüzde 80’ine iktidar el koydu. Cezaevinde 31 gazeteci var. Bu sayı bir ara 105’e kadar çıkmıştı.

Bu dönemde Cumhurbaşkanının gazeteci, yazar, aydınlara açtığı davalar ve yayın yasakları Evren dönemini dörde, beşe katladı.

Faili meçhuller bu dönemde de devam etti.

Hrant Dink, Metin Göktepe, Tahir Elçi’nin katilleri ile çok sayıda sivilin ölümüne yol açan birçok patlamanın, katliamın sorumluları yok, ceza alan yok.

Askeri darbe döneminde Güneydoğu’da köyler boşaltıldı, burada yaşayanların önemli bölümü evlerini, köylerini terk etmek zorunda kaldılar.

Şimdilerde, Güneydoğu’da ilçelerde, mahallelerde sokağa çıkma yasakları, bombalamalar, cinayetler, evlerin tahrip edilmesi sonucu kadın, çocuk, on binlerce insan evlerini terketmek zorunda kaldılar.

Bu anlattıklarım ilk akla gelenler.

Haa, bir de Kenan Evren geç te olsa yargı önüne çıkartıldı.

Bu arada  öldü.

Cenazesine ailesi ve bir avuç kişi dışında kimse katılmadı.

Devamı mı?

Bilmem ki, bir türkü vardı, ona benzedi.Hani vardı ya, “ölüsüne bir tas suyu verenin de..”

Yani bir tas su veren de olmadı.

Dahası yok, işte böyle oluyor bu işler.

Hayırlısı, hayırlısı..