Hepimiz Çarşıyız ve faşizme karşıyız

“Alo Fatih” yöntemi işe yaradı.Medya hizaya getirildi.

Anlaşılıyor ki, bu “alo” yöntemi şimdi diğer alanlarda uygulanıyor.

Okullarda Osmanlıca dayatmasına karşı Osmanlıca “HIRSIZ” manşetiyle çıkan Birgün Gazetesine bir savcı dava açtı. H. H. B. adlı savcı, bu manşetle Cumhurbaşkanı'na hakaret edildiğini “anlamış”, bu nedenle gazete sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü hakkında dava açmış bulunuyor.

Davayı açan Cumhurbaşkanı değil, bir "duyarlı" savcı.

Bu nasıl olabilir dersiniz?

Şöyle olabilir;

-Alo savcı?
-Buyrun efendim.
-Ne bu rezalet, Birgün gazetesinin manşetini görmedin mi?
-Gördüm efendim.
-Ne yazıyor?
-Osmanlıca efendim, kimse birşey anlamaz.
-Onu ben de biliyorum. Ne diyor?
- Hırsız diyor efendim. Genel olarak yani.
-Ne geneli ulan! Bunu kime söylüyor?
-Onu belirtmiyor efendim.
-Belirtmesi şart mı? Bu ülkede hırsız deyince kim akla gelir?
-Haa, evet efendim, haklısınız, hırsız deyince..
-Derhal gereğini yap!
-Emredersiniz efendim, hemen dava açıyorum.

“Alo Fatih”ten sonra, “Alo savcı”  süreci.

Bu yöntem işe yarıyor. Bir hayli örneği var.

-Alo savcı?
-Buyrun efendim.
-Bu çarşı grubu ne yapıyor böyle?
-Slogan atıp, pankart açıp meydanlarda, stadyumlarda dolaşıyorlar efendim.
-Onu biliyorum, kimi hedef alıyorlar?
-İktidarı, polisi, yönetimi efendim.
-Hah, nihayet anladın yani! Yahu ne taşkafalısınız siz? bu hükümete darbe  teşebbüsü değil mi? Bu milli iradeye muhalefet değil mi?
-Eee, doğru efendim, haklısınız.
-Derhal gereğini yap, darbeci bunlar!
-Emredersiniz efendim...

Artık işler böyle yürüyor. Ülke yönetmek, silahlı darbe örgütü yaratmak bir telefon tuşunun ucunda.

Çarşı taraftar grubunun, Gezi eylemleri sürecinde iktidarın, onun güvenlik güçlerinin baskıcı tutumuna itiraz etmesi, Haziran eylemcilerinin sesine ses katması dava konusu oldu.

“Alo savcı” gereğini yapmış. Çarşı taraftar grubundan 35 kişi dün yargı önüne çıkartıldı. Suçları da öyle böyle değil. Ağırlaştırılmış müebbet hapis. Yani ömür boyu cezaevi. Hükümeti yıkmak, hükümete karşı darbe girişiminde bulunmak.

Bunun için örgüt kurmak, örgüte üye olmak.

Bak sen!

Spor taraftarları dünyanın her yerinde var. Özellikle İngiltere’de, İtalya’da, Brezilya’da. Bunlar stadyumlarda, meydanlarda toplu eylemler yaparlar, kendi yöneticilerini de, iktidarlarını da topa tutarlar. Slogan atar, pankart açarlar. Kavgalara girerler.

Bu holiganlar, bu eylemciler hükümetlere karşı darbe teşebbüsünde bulunuyorlar. Ancak bu ülkelerin yöneticileri uyuyor, bunlarda Jeton düşmüyor.

Bu batılılar böyle dunkof. Nato kafa, nato mermer.

Fakaat, işin şakaya gelir yanı kuşkusuz yok.

Gezi eylemleri sürecinde baskılara, polis cinayetlerine karşı çıkanlara en örgütlü desteği veren Çarşı grubu artık sadece Beşiktaşlıların değil. Faşist uygulamalara ve yönetime karşı muhalif tavır koyanların sesidir.

Çarşı davası Türkiye’nin davasıdır.

Bu dava Çarşı’ya karşı açılmadı.

Bu dava, RTE’nin “kahramanlarım” dediği polislerin saldırısı sonucu öldürülen Berkin Elvan’a, Ali İsmail Korkmaz’a açılan davadır.

Katilleri yargıdan kaçırılan Ethem Sarısülük’e, Mehmet Ayvalıtaş’a, Abdullah Cömert’e, Ahmet Atakan’a, gezi eylemlerinde gözlerini kaybeden, yerlerde sürüklenen binlerce kişiye açılan davadır.

Bu davada, demokrasi, İnsan hakları, özgürlükler yargılanmaktadır.

Bu davada diktatörlüğe boyun eğmeyenler yargılanmaktadır.

Bu dava demokrasi güçlerine karşı açılmıştır.

Bu nedenle hepimiz ÇARŞI grubuyuz, hepimiz faşizme karşıyız.


“TENEKE DİKTATÖR”

Türkiye’deki gelişmeleri izleyen çeşitli ülkelerdeki  entellektüeller ve siyasetçiler, bizim yöneticiler için ağır sözler söylüyor.

İşte son örneklerden biri;

ABD’nin etkin düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nin Türkiye uzmanlarından Steven Cook, hafta sonunda yaşanan gelişmelerden yola çıkarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “Teneke Diktatör” olarak nitetiyor.

Cook Erdoğan’ı, Müslüman Kardeşler iktidarını devirdiği için ‘düşman‘ ve ‘diktatör’ ilan ettiği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye benzetti; iki lider için de ”Teneke diktatörden daha fazlası değiller” ifadesini kullandı. Steven Cook yazısında, Sisi ve Erdoğan yönetimlerinin çeşitli demokratik kriterler açısından birbirine benzediğini vurguladı.

“Türkiye'yi tıka basa mideye indiren cumhurbaşkanı” deyimini kullandı.

Cook yazısında, ”Mısır ve Türkiye’deki hükümetlerin destekçileri dünyaya, Sisi ve Erdoğan liderliğinde daha açık ve adil siyasi sitemlere doğru ilerleme kaydettiklerini söylemekte ustalaştı. Ancak gerçekte, bu ülkeler teneke diktatörlüklerden daha fazlası değil" görüşünü dile getirdi.

Bu kadarı da fazla ama, değil mi?

Bunlara da ne yapsak yaranamıyoruz.

Bizim yöneticiler bu adama derhal dava açsınlar.Gerekçe mi? Hükümete karşı darbe teşebbüsünden. Hem de dış ülkeden örgütlenerek. Bundan iyi gerekçe mi olur?

Battı balık yan gider. Ne kaybederiz?

Alo Washington’daki savcıı? Aloo?

Hay allah ses gelmiyor. Tünele girdi galiba.