Diyanet'in başındaki adama bak...

Aslında Anayasayı takmayan, ona uymayı gereksiz gören sadece RTE değil.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de aynı yoldan emin adımlarla yürüyor.

Yürürlükteki  Anayasa Laik bir  Cumhuriyet öngörse de, söz konusu başkan son açıklamasıyla “Laiklik düşmanı” olduğunu saklamadan, gizlemeden ortaya koydu.

Diyor ki, “ Fransız ihtilaliyle birlikte insanlık, dinlerin dışında laik bir dünya kurmayı tasarladı.Ancak laiklik dünyayı topyekün savaşın içine soktu.” (15 aralık Hürriyet)

Bu zat’ın görüşlerinin aynısını Nijerya’da Boko Haram örgütü de savunuyor. Savunmakla kalmıyor,Nijerya’da orta okul ve liselerde okuyan kız öğrencileri kaçırıp köle olarak satan, bu kız çocuklarını savaş ganimeti kabul ederek, cariye olarak örgüt militanlarına sunan, bunu toplu cinayetlerle yapan bir örgüt. Her eyleminde, Laik düzene, laik eğitime karşı olduğunu açıklıyor.  

İşid gibi, El Kaide, Müslüman Kardeşler gibi.

Öyle ya Fransız Burjuva devriminin Laiklikle birlikte getirdiği Eşitlik,Özgürlük, Adalet  ilkeleri ülkemizi yönetenlere, Diyanet Başkanına ağır ve fazla geliyor.

Onlar için demokrasi,  işlerine geldiği zaman inecekleri Tramvay hattından ibaret.

EŞİTLİK ne demek? Hele ki, kadın erkekle eşit olabilir mi?

Kadına seçme, seçilme hakkı, miras hakkı ne demek? Olacak şey mi?

Yanında erkek olmadan sokağa çıkması ne demek? Otomobil kullanması ne demek? Olacak şey mi?

ÖZGÜRLÜK ne demek? Dinci yönetimin öngördüğü, Sünni islam’ın dışındakilere yaşam hakkı ne demek?

ADALET ne demek? Olacak şey mi?

Fransız devriminden esinlenilen uydurmasyon bir ilke.

Ben ne dersem adalet odur!

Bana, yönetimime karşı olan, muhalif olan herkese ya ölüm ya sürgün,ya cezaevi.

“Adalet benim, ben ne dersem odur.”

Polis de benim, Ordu da benim, yargı da benim. O kadar!

Ne demek evrensel, temel insan hakları, ne demek basın ve ifade özgürlüğü?

Bunlar, Sekülerizmin getirdiği din dışı uygulamalar.

Bunun en açık örneği son aylarda yaşanıyor.

32 gazeteci cezaevinde. Son örnek, Can Dündar ve Erdem Gül.  

Ne yaptılar? Haber yazdılar, belgeleriyle yayınladılar.  

Ancak bu,  iktidarın başı RTE’nin hoşuna gitmedi. “Sen bu haberi nasıl yazarsın? bunun hesabını sorarım” dedi.

İçeri attırdı.

Gerekçe; Casusluk.

Dünya alem bilir ki, casuslar açık değil “gizli “ çalışırlar.

Bir ülke hakkında elde ettikleri sırları, bir başka ülke elemanına sızdırırlar, bunu da yakalanmamak için gizli yaparlar. Casusluğun kuralı, reconu budur.

Can ve Erdem Ne yapmışlar?

Belgeli haberi, bir başka ülkenin casusuna, gizli servis elemanına değil, herkesin görebileceği, okuyabileceği şekilde gazetelerine yazmışlar. Gazetecilik görevi yapmışlar. Halkı, okuyucuyu bilgilendirmişler.

Ama yönetimin yargısı onları casus ilan etti.

Çünkü başka türlü içeri atamazsın. Bu minareye böyle kılıf gerekmişti.